Allah (c.c.) hakkında sıklıkla kullandığımız 'Cenab-ı Hak' veya 'Hak Teala' ifadeleri aslında neyi anlatıyor? İlahiyatçı Kenan Demirtaş ve kızı Emine Demirtaş Sirkecioğlu'nun beraber hazırlayıp sundukları Kavram Atölyesi'nde geçtiğimiz hafta 'Hak' kavramı tefekkür edildi.
Kelimenin, lügavi karşılığı yanında, çeşitli ilimlerde bulduğu terminolojik karşılıkların da konuşulduğu programda; Allah'ın el-Esmaü'l-Hüsna'sında 'Hakk'ın nasıl bir anlam bulduğu da izah edildi:
"Herşeyi yerli yerine koymak bir haktır. Mesela; bizim gözümüz, burnumuz, ağzımız hep yerli yerindedir. Başımız, gövdemizin üzerinde, tam yerli yerindedir. Bütün organlarımız 'hakettiği yerde' yaratılmıştır. Cenab-ı Hak herşeyi hakettiği yere koyar. Siz, mesela, 'Ben bu gözümün yerini değiştireyim. Arkamı da görebileyim. Gözümün bir tanesi önde diğeri arkada olsun!' deseniz o hikmeti bozmuş olursunuz. Bunu yapmayı da başarsanız, bir müddet sonra gözü yine eski yerine iade etmek zorunda kalırsınız. Çünkü en güzel ve layık yerdedir. Yani tam hakettiği yerdedir. Burun da keza öyledir. Yerinden başka nereye koyarsan koy yakıştıramazsın. Garip olur. Yine eski yerine koymak zorunda kalırsın. Çünkü Allah tam hakettiği yere koyar yarattığı şeyi. Çiçek içinde bu böyle. Nereyi haketti ise oraya koyar. Çiçekteki herşey de yerli yerindedir. İşte yarattığı herşeyin tam yerli yerinde olması Allah'ın 'Hak' isminin bir delili ve tecellisidir."
Allah (c.c.) hakkında kullanılan Hak Teala, Cenab-ı Hak, Malik-i Hakikî, Mün'im-i Hakikî gibi ifadelerin de ancak bu 'adalet' ve 'hikmet' ekseninde şekillendiğine dikkat çekilen programda, el-Esmaü'l-Hüsna'nın başka pencerelerinden de 'hak' kavramına bakıldı ve önemli tesbitlerde bulunuldu.