"Peki, bu ilerlemeyi sağlayamamış toplumlar hangileriydi? Doğu toplumlarıydı. İslam toplumlarıydı. Peki, bunlar nasıl ilerleyecekler o zaman? Bizi taklit ederek."
Keyifli ve doyurucu içeriğiyle her hafta TV111 ekranlarında izleyicisiyle buluşan Kahve Bahane programında sosyolog ve yazar Doç. Dr. Alev Erkilet, Kübra Nur Duran'ın konuğu oldu. Duran'ın; "Bu coğrafyanın yükselişine dair reçeteler oluşturulurken Batı'nın kavram ve kalıplarının kullanılması noktasında neler düşünüyorsunuz? Sizce bu doğru bir kullanım mı?" şeklindeki sorusu üzerine Erkilet; Batı sosyolojisi/tarihi ve bu sosyoloji/tarihin Eski Yunan üzerinden Doğu'ya bakışı üzerine şunları ifade etti:
"Hani bu meşhur 19. yüzyıl sosyolojisinin temel bir varsayımı var. Diyor ki: İnsanlık tarihi bir ilerleme sürecinden geçiyor. İlk dönemde insanlar dinî değerlere inanıyorlardı. Daha sonra teolojik dönem. Daha sonra aklî değerlendirmelere başladılar. Metafizik dönem. Ve nihayet biz bugün bilimin ışığında, işte aydınlanmış bireyler olarak insanlık tarihin son aşamasına geldik. Bu da pozitif dönem.
Dolayısıyla bunu bir kere kabul ettiğinizde, okumayı buradan geriye doğru yapıyorsunuz. Peki, bu ilerlemeyi sağlayamamış toplumlar hangileriydi? Doğu toplumlarıydı. İslam toplumlarıydı. Peki, bunlar nasıl ilerleyecekler o zaman? Bizi taklit ederek. Bizim örüntülerimizi benimseyerek. İşte bizim ekonomik anlayışımızı, bizim siyasal anlayışımızı, işte bizim din-devlet işleriyle alakalı yaklaşımlarımızı... Ancak bunları benimserseniz, siz, Batı toplumları gibi ilerlemiş/aydınlanmış toplumlar olabilirsiniz türü bir perspektif vardı.
Buna ben modernleşme reçeteleri diyorum. Yani bize reçete yazıyorlar ne yapmamız gerektiği konusunda. Veya oraya benzemek konusunda ne yapabileceğimiz konusunda. Tabii bu sıkıntılı bir durum. Aslında bu çelişki ta Persler ve Antik Yunan arasındaki mücadeleden beri süregelen bir çelişkidir. Heredot'un uygar-barbar ayrımına kadar götürülebilir. Heredot şöyle diyordu: Persler barbardır. Bizim hayat tarzımızı çökertmeye çalışıyorlar. Onlarla sonuna kadar savaşmalıyız. Aynı bakış açısı 19. yüzyılın ilerlemeci teorilerine geldi. Aynı bakış açısı 1950'lerin modernleşmeci teorilerine geldi. Yani güneşin altında yeni birşey yok."
Bu duruma direnebilmenin tek yolunun kendi tarihimizi, dinimizi daha iyi bilmek olduğunu belirten Erkilet; ancak bu bilgiyle kazanılmış bir özgüvenin modernleşme anlayışına karşı direnebileceğini sözlerine ekledi.