Bediüzzaman, neden dünyaya 'keyif' için geldiğimizi söylüyor?
"Şimdi Amerika'ya gezmeye gitsen, Amerika'nın güzelliklerini görürsün, Amerika'daki fakirlerin problemlerine çözüm aramazsın. Çünkü Amerika'da misafirsindir, kalıcı değilsindir."
Her salı TV111 ekranlarında izleyicisiyle buluşan Düşünce Okulu programında Mesnevî-i Nuriye'den bir bölüm, müzakereli okumalar eşliğinde İstanbul Düşünce Okulu ekibince masaya yatırılıyor. Bu haftaki bölümde de programcılar Yunus Emre Orhan, Yunus Emre Memmi, Halil Kiracı, Ceylan Morgül ve İsmail Mutlu, Mesnevî-i Nuriye'de geçen;
"İ'lem eyyühe'l-aziz! Sath-ı âlemde kurulan şu sergi-yi İlâhîde teşhir edilen tezyinâta, kemâlâta, güzel manzaralara ve rububiyetin haşmetiyle ulûhiyetin azametine bir müşahit, bir mütenezzih, bir mütehayyir, bir mütefekkir lâzımdır ki, o güzellikleri görsün, o manzaralar arasında tenezzüh etsin, o harika nakışlara, ziynetlere tefekkürle hayran olsun. Sonra o sergiden Sâniinin celâline, Mâlikinin iktidar ve kemâlâtına intikal ile Onun azametine secde-i hayret etsin. Bu vazifeyi ifa edecek, insandır. Çünkü, insan gerçi cahil, zulmetli birşeydir, amma öyle bir istidadı vardır ki, âleme bir enmuzeç ve bir nümune olmaya liyâkatı vardır..."
cümlelerinden hareketle insanın kainattaki konumunu, kainatın ve insanın vazifelerini konuştular. İsmail Mutlu'nun Küçük Sözler'deki 'keyif' kelimesiyle bu metin arasındaki kurduğu ilgi, müzakerelerin en ilgi çekici yerlerinden birisiydi. "İnsan dünyaya keyif için mi gelmiştir?" sorusuna cevap sadedinde konuşan Mutlu, hayatın keyfinin de kulluğun içinde saklı olduğunu şöyle izah etti:
"Biz daha önceleri konuşurduk, Küçük Sözler'de insanın dünyaya geliş maksadı olarak 'ticaret' ve 'keyif' gibi iki kelime kullanılıyor. Biz orada 'Keyif ne ya?' diyorduk. İlk başta ters gelen birşey. Fakat burayı okuyunca 'Keyif işte bu!' gibi geldi. Bediüzzaman, kainatı öyle bir tanımlıyor ve insanı kainat tanımı içinde öyle bir noktaya oturtuyor ki; insan müşahit oluyor, izleyen oluyor, hayrete düşen oluyor ve düşünen oluyor.
Burada öyle bir insan tanımı var ki; sen, kainata müdahele eden bir konumda değilsin. Senin, kainatı değiştirmek, dünyanın akışını veya tarihin akışı değiştirmek gibi bir vazifen yok. Sen hayrete düşensin, şaşıransın, izliyorsun ve şaşırıyorsun. Sonra neden şaşırdığını düşünüyor ve tefekkür ediyorsun. Geziyorsun, bazı olaylara şahit oluyorsun, senin konumun bu. Hakikaten keyifli birşey. Gezmek keyifli. Şimdi Amerika'ya gezmeye gitsen, Amerika'nın güzelliklerini görürsün, Amerika'daki fakirlerin problemlerine çözüm aramazsın. Çünkü Amerika'da misafirsindir, kalıcı değilsindir.
Aslında burada da öyle birşey var. Kainatta misafirsin, şahit olmaya geldin, düşünmeye geldin. Kendine aşırı yük yükleme. Kainat da zaten bir sergi. Senin hayret edebileceğin pekçok şey içinde var. Onları izle ve hayret et. Kainatın vazifesi ve insanın bu tanım içinde bir yere oturtulması gibi birşey var bu metinde."