Dindarlaşma tartışmaları sosyolojik mi, ideolojik mi?
"Bütün bu karmaşayı bir kenara koyarsak, ben, Türkiye'de 'dindarlaşıyoruz' lansesini bir tehlike sinyali gibi üretenlerin kendi toplum, insan ve gelecek tasavvurlarıyla ilgili bir endişeyi dile getirdiklerini düşünüyorum."
Her pazartesi TV111 ekranlarında izleyicisiyle buluşan Alternatif Bakış programında bu hafta, araştırmacı-yazar Metin Karabaşoğlu, hukukçu Ömer Faruk Uysal ve Şener Boztaş "Türkiye dindarlaşıyor mu?" konusunu masaya yatırdılar. Programın hemen başlarında Boztaş'ın; "Bütün bu tartışmaların öncesinde 'dindarlık' kelimesiyle kastedilen aslında nedir?" şeklindeki sorusu üzerine Karabaşoğlu şunları söyledi:
"Kişiden kişiye değiştiğini, kimin/ne kastettiğine göre anlamın değişebildiğini bir kere net bir şekilde görebiliyoruz. Türkiye'de zaten 'dindar, mütedeyyin' gibi bir dizi kelimenin kullanılması ihtiyacı hissedilmesi dahi tarifle ilgili, göstergelerle ilgili problemlere dayanıyor.
Mesela; bazısına göre bir insanın cuma namazı kılmaya başlaması, o insanın dindarlaşması demek. Ama bir başka mecradan baktığınızda bir insanın sadece cuma namazı kılıyor olması onun dindar olamadığı anlamına geliyor. Neden? Çünkü beş vakit namaz farz, fakat o kimse günde beş vakit namaz kılmıyor. Buradan da bakarsak 'dindarlaşma' kişilerin kendilerini ve dinle olan ilişkilerini ne şekilde tarif ettikleriyle ilişkili olarak çıkıyor karşımıza.
Buna karşılık şöyle durumlarla da karşılaşabiliyoruz: Beş vakit namaz da kılıyor. Ama siyasi duruş anlamında baktığımızda Türkiye'de din karşıtlığının simgesi olmuş bir partiye de oy verebiliyor. Ve ekonomik anlamda baktığımızda faizsiz bir ekonominin imkansız olduğunu düşünüyor. Zaten parasını da faizli bir kuruma yatırıyor. Bu anlamda çok farklı ve karmaşık kümelerin karşımızda olduğunu net bir şekilde söyleyebiliriz.
Ama bütün bu karmaşayı bir kenara koyarsak, ben, Türkiye'de 'dindarlaşıyoruz' lansesini bir tehlike sinyali gibi üretenlerin kendi toplum, insan ve gelecek tasavvurlarıyla ilgili bir endişeyi dile getirdiklerini düşünüyorum. Yani bunun reel ve sosyolojik bir tesbitten ziyade 'ideolojik' takıntılı bir tesbit olduğunu düşünüyorum."
Bu anlamda, öncelikle konuşulması ve tartışılması gerekenin Türkiye'nin dindarlaşmasından ziyade 'dindarlaşmayla neyin kastedildiği' olduğunu belirten Karabaşoğlu; bu konuşulmadan yapılacak bir analizin veya girilecek bir tartışmanın bizi yanlış noktalara yönlendirebileceğini sözlerine ekledi.