TV111 ekranlarında izleyiciyle buluşan Alternatif Bakış Özel programında yazar Metin Karabaşoğlu ve Şener Boztaş, Risale-i Nur mesleğinin Fettullahçılıktan farklarını konuştular. Nurculuk tarihine de zaman zaman atıfta bulunan ikili, Fettullahçılığın tarih boyutuna yansıyan nüanslarına da dikkat çektiler. Bu noktada, özellikle Risale-i Nur mesleğinin parçalı yapısını nazara veren Boztaş; Fettullahçılığın ise tarihi boyunca asla bölünmeyen bir yapı olduğunu/oluşturduğunu, bunun da iki ekol arasındaki 'metin merkezlilik' ve 'kişi merkezlilik' farkından kaynaklandığını dile getirdi:
"Şöyle birşey var 'eser merkezlilik' ve 'kişi merkezlilik' hususunda: Nurculuk tarihinde meydana gelen bölünmelerin, farklı farklı meşrepler/meslekler ortaya çıkmasının bir sebebini de bu olarak görüyorum. Bir kişinin direktiflerinin belirleyici olduğu bir yapı değil, metinleri olan ve bu metinlerin farklı yorumlanabildiği bir yapı. Eser merkezlilik buna müsait. Bir metin yorumluyorlar ve bu yorumlar eşliğinde meşrepler oluşuyor. Fethullahçılığa baktığımızda ise, bireysel ayrılmalar olmakla birlikte, Nurculuk tarihinde yaşandığı şekilde kitlesel bir bölünme/yarılma durumu olmadı. Çünkü böyle bir zemin yoktu."
Analizin devamında, bu sorunun Fettullahçılıktaki kişi merkezliliğin (başka hiçbir hiyerarşik yapıyla kıyaslanmayacak) katılığından kaynaklandığını belirten Karabaşoğlu; bu kişilikleri/şahsiyetleri yokeden liderci yapının Bediüzzaman'a göre asla doğru olmadığını ifade etti:
"Şemsiye gibi bir yapı. Başta bir lider var. Başka herkes kul-köle. Fettullahçılıkta, başka hiçbir hiyerarşik yapıyla kıyaslanmayacak kadar sert, katı ve tek kişi merkezli bir hiyerarşi söz konusu. Bediüzzaman ise böyle birşeye asla müsaade etmezdi. Yine İhlas Risalesi'ndeki o ifadeleri hatırlayalım:
'Zaten mesleğimizin esası uhuvvettir. Peder ile evlât, şeyh ile mürid mâbeynindeki vasıta değildir. Belki hakikî kardeşlik vasıtalarıdır.'
Fettullahçılıkta ise en üst mürşit konumuna oturtulmuş bir kişi var. Herkes, ağzından çıkanı, Kur'an'a ve sünnete uymasa da 'O dediyse doğrudur!' demek suretiyle kabul ediyor. Burada ise 'Kardeş kardeşe peder olamaz, mürşit vaziyeti takınamaz' diyen, kendisini de bu çerçevede konumlandıran ve dahası 'Hatta benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim. Veya bilmediğim halde ifsad ediyorum. Öyleyse, her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. İşte, size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın, mihenge vurunuz...' diyebilen birisi var. O miheng ne peki? Kur'an ve sünnettir. Kur'an ve sünnet mihengine uyuyorsa kabul ediniz. Uymuyorsa? "Çok gıybeti üstüne ve bedduayı arkasına takınız, bana reddediniz, gönderiniz." Yani iradelere ipotek koyan bir hiyerarşi değil, bilakis iradelere ve şahsiyetlere hürriyet kazandıran bir kardeşlik. Bir kişiliksizleştirme veya tektipleştirme yok."