Müslümanlar dünyaya mutsuz olmak için mi geldi?
İmanın saadeti dünya ve ahiret hayatının ikisini birden kuşatır, sadece ahirete münhasır değildir. Bediüzzaman da Kur'an tefsirinde imanın bu yönüne dikkatleri çekiyor.
Her hafta TV111 ekranlarında izleyicisiyle buluşan ve Risale metinlerini farklı açılardan irdeleyen Holografik Bakış'ta bu hafta, Zübeyir Tercan ve Abdurreşid Şahin, İkinci Söz'den hareketle iman ve saadet kavramlarını ve bunların bağlantısını konuştular. Bediüzzaman'ın, ilgili metnin hemen başlarındaki; "İmanda ne kadar büyük bir saadet ve nimet ve ne kadar büyük bir lezzet ve rahat bulunduğunu anlamak istersen..." vurgusuna nazarımızı daha müdakkik bir özenle çevirmemiz gerektiğini belirten Şahin; bu ifadenin bizdeki bir ezberi bozduğuna dikkatleri çekti.
Bizde, irşad faaliyetleri yürütülürken, imanın halihazırda değil de, daha çok, öldükten sonra veya cennete sağlayacağı lezzetlere vurgu yapıldığını belirten Şahin; halbuki imanın kalbe yerleştiği andan itibaren müminin hayatını güzelleştirmeye/cennetleştirmeye başladığını, o nedenle sadece ahiret kazanımlarına bakarak yapılmış yorumların 'imanın saadet cihetini' eksik ele almış olabileceğini ifade etti.
Dünyayı bedel ödeme, acı çekme, hiç lezzet tatmama mekanı olarak görüp; imana dair bütün kazanımları ise ahirete bağlamanın, İslam'ın bugünümüze kattığı huzuru ve mutluluğu görmemizi engelleyebileceğini belirten Şahin; halbuki daha bu dünyada en mutsuz sandığımız müslümanın hayatının bile en mutlu sandığımız kafirin hayatından daha saadetli olduğunu, bunun da imanın hayatımıza kattığı anlamla irtibatı bulunduğunu sözlerine ekledi.