Nur talebesinin kıskanmaya hakkı var mı?
"Nur talebesi nasıl olunur? Bunun bir ölçüsü var burada. Yazılan Sözler'e kendi telifiymiş gibi, kendi malıymış gibi, kendi fikriymiş gibi sahip çıkıyorsa... Bir bu. İki..."
TV111 ekranlarında izleyicisiyle buluşan, hukukçu Ahmet Özkılınç ve yazar Metin Karabaşoğlu'nun hazırlayıp sunduğu Bediüzzaman'dan Mektup Var programında her hafta Bediüzzaman'ın bir mektubu, geçmişten günümüze izleri ve yansımaları da takip edilerek analizlere tâbi tutuluyor. Bu hafta da Barla Lahikası'ndaki mektuplardan birisini, Refet (Barutçu) ağabeyin Risale-i Nur halkasına katılmasının ardından, Bediüzzaman'ın ona karşı hissettiklerini ve tavsiyelerini aktardığı bir metni analiz ettiler.
Mektupta yeralan: "Talebeliğin hâssası şudur ki: Yazılan Sözlere kendi malı gibi sahip olmalıdır. Kendisi telif etmiş ve yazmış nazarıyla bakıp neşrine ve ehil olanlara iblâğına çalışmaktır..." ifadelerinde de analiz eden ikili, Bediüzzaman'ın bu kısımda Nur talebelerine 'tabeliğin iki önemli özelliğini' ders verdiğini belirttiler. Risale-i Nur'un insanlara ulaştırılmasında dikkat edilecek hususlar olarak da kendisini gösteren bu iki özelliğin izahı sadedinde Karabaşoğlu şunları söyledi:
"O vurgu çok önemli. Onun üzerinde duralım. Talebelik hassası, yani Nur talebesi nasıl olunur? Bunun bir ölçüsü var burada. Yazılan Sözler'e kendi telifiymiş gibi, kendi malıymış gibi, kendi fikriymiş gibi sahip çıkıyorsa... Bir bu. İki, şu da önemli: Kendi malıymış gibi sahip çıkıp kendini diğer insanlardan yukarıda ve yüksek gördüğünüz zaman yine talebelik manası tahakkuk etmiş olmuyor. Şu da lazım: Onu kıskanmamak başkalarından. Bilakis, başkalarına ulaştırmaya çalışmak. Ümmete malolması için bir gayret ve çaba içerisinde olmak. Bunu yaparken de bir dünyevî malın pazarlamacısı pozisyonuna da düşmemek. Eldeki hakikatin değerini ve izzetini muhafaza etmek. Dolayısıyla ehil olanlara, yani arayan ve talip olanlara ulaştırmak..."