Özgürlük mü önce gelir, güvenlik mi?
Güvenlik endişesi ve özgürlük arasındaki ilişki ne tam ters orantılıdır ne de tam doğru orantılıdır.
Her pazartesi TV111 ekranlarında izleyicisiyle buluşan Alternatif Bakış programında bu hafta, araştırmacı-yazar Metin Karabaşoğlu ve hukukçu Ömer Faruk Uysal, Şener Boztaş'ın 'güvenlik' ve 'özgürlük' temalı sorularını yanıtladılar. Programın hemen başlarında güvenlik ve özgürlük arasındaki bağlantının türüne dikkat çeken Uysal; sanılanın veya savunulanın aksine, bu bağlantının ne her zaman ters ne de her zaman doğru orantılı olduğunu ifade etti.
Son zamanlarda bu tarz tartışmaların genelde 'devletin baskıcılığının vurgulandığı' bir tonda sürdürüldüğünü belirten Uysal; ancak aksi şekilde düşünüldüğünde de; yani devletin, vatandaşının güvenliğini sağlayamadığı durumlarda da üçüncü güçlerin halkın zayıflarını ezme ihtimalinin artacağını, bunun yeni bir güvenlik ve özgürlük krizi yaratacağını dile getirdi.
Bu noktada durulması gereken doğru yerin, ne devletin insanlarını 'güvenlik paranoyasıyla' baskıladığı ve ne de 'vatandaşlarının güvenliğini sağlayamayacak kadar güçten yoksun olduğu' bir denge aralığı olduğunu belirten Uysal; devletin güvenliğe dair korkularını abartıp insanları o korkular nedeniyle temel haklarından dahi yoksun ettiği bir düzlemin de, güvenliğe dair hiçbir yaptırıma sahip olmayıp vatandaşını illegal güçlerin ellerine teslim ettiği zeminin de ideali yansıtmadığını ifade etti.
İşte tam da bu açılardan bakıldığında, vatandaşın, diğer birey ya da grupların baskılarından özgürleşmesi anlamında devletin güvenlik politikalarına muhtaç olduğunun belirten Uysal; ancak devletin de 'diğerlerini' devredışı bırakırken (veya diğerlerinin baskısına engel olurken) kendisini ve korkularını vatandaşın üzerinde bir baskı aracı haline getirmesinin yanlış olacağını sözlerine ekledi.