Sınırlarımız 'Allah'ı bilmemize' engel olur mu?
Eğer tefekkür edilirken 'Allah'ın mutlaklığı' ve 'subhaniyeti' her zaman hatırda tutulmazsa, dünyevî bilişimizin sınırları marifetimizi de kötü etkileyebilir.
Her salı TV111 ekranlarında izleyicisiyle buluşan Düşünce Okulu programında, Mesnevî-i Nuriye'den bir bölüm, müzakereli okumalar eşliğinde İstanbul Düşünce Okulu ekibince masaya yatırılıyor. Bu haftaki bölümde de programcılar Yunus Emre Orhan, Yunus Emre Memmi, Ceylan Morgül ve İsmail Mutlu, 'Allah'a tevhid ile iman etmenin' varlığa nasıl bir bakış gerektirdiği, eşya içindeki bilişimizin 'Allah'ı bilişimizle' nasıl nüanslar içerdiği üzerine ilginç tesbitlerde bulundular.
Öncelikle; insanın dünyadaki bilişinin zıtlara muhtaç ve o zıtlar ekseninde kıyaslara ihtiyaç duyan bir biliş olduğuna vurgu yapan Orhan; fakat Allah'ı bilmek noktasına gelindiğinde böylesi kıyaslamaların ve "O güçlü, o ondan da güçlü, Allah da onlardan biraz daha güçlü..." gibi, sınırlı algıları Allah'ın marifetine de taşımış bir düşünme biçiminin 'İslam'ın gerektirdiği' ve 'subhaniyetin' kastettiği şekilde bir bilme olamayacağına vurgu yaptı.
Memmi de onun sözlerine ilaveten, insana bu dünyada bilmenin kapısını açan şeylerin, yani küçüklük/büyüklük, kısalık/uzunluk, sıcaklık/soğukluk vs... Allah'ın mutlaklığı yanında hiçbir değer ifade etmediğini; insanın, Allah'ın marifetine giden yolda 'onun mutlaklığını' ve 'ne zatında ne de fiilerinde mahlukatına benzemediğini' unutmaması gerektiğini belirtti. Eğer tefekkür edilirken dünyevî algılar 'subhaniyet' cilasıyla yıkanmazsa ve Allah'ın sonsuzluğu hatırda tutulmazsa marifette sorunlar ortaya çıkabileceğine dikkat çeken Memmi; bunun Bediüzzaman'ın da metinlerinde titizlikle altını çizdiği birşey olduğunu sözlerine ekledi.