ON BİRİNCİ SÖZ: .... 177
وَالشَّمْسِ وَضُحٰيهَا * وَالْقَمَرِ اِذَا تَلٰيهَا * وَالنَّهَارِ اِذَا جَلّٰيهَا * وَالَّيْلِ اِذَا يَغْشٰيهَا * وَالسَّمَۤاءِ وَمَا بَنٰيهَا * وَاْلاَرْضِ وَمَا طَحٰيهَا * وَنَفْسٍ وَمَاسَوّٰيهَا * فَاَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوٰيهَا * قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكّٰيهَا * وَقَدْخَابَ مَنْ دَسّٰيهَا * 1
وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَ اْلاِنْسَ اِلاَّ لِيَعْبُدُونِ * 2
âyetlerinin yüksek ve geniş bir hakikatını Sûre-i Şemsin mu'cizâne işaret ettiğini ve kâinatı muntazam bir saray sûretinde gösterdiğini, ulvi ve vüs'atli bir temsil ile tefsir etmekle beraber, mahiyet-i insaniyedeki vezâif-i ubûdiyet ve cihâzât-ı insaniyeyi ve Rubûbiyyet-i İlâhiyenin envâ-ı tecelliyatına karşı ubûdiyet-i insâniyenin mukabelelerini o kadar güzel bir sûrette ispat ediyor ki: Sûre-i Veşşems'in mu'cizâne olan işaretini hârika bir sûrette ve en azîm bir dairede âzam bir Rubûbiyeti ekmel bir ubûdiyetle karşılaştırıyor.
ON İKİNCİ SÖZ: .... 191
وَمَنْ يُؤْتَ الْحِكْمَةَ فَقَدْ اُوتِىَ خَيْرًا كَثِيرًا 3* وَبِالْحَقِّ اَنْزَلْنَاهُ وَبِالْحَقِّ نَزَلَ * 4
âyetlerinin meâlinde ve hikmet-i Kur'âniyenin fazileti hakkında yüzer âyâtın mühim bir hakikatını, hikmet-i felsefe ile hikmet-i Kur'âniyenin muvazenesi sûretinde gayet parlak bir temsil ile tefsir etmekle Kur'ân'ın bir mu'cizesini ve
ON BİRİNCİ SÖZ: .... 177
وَالشَّمْسِ وَضُحٰيهَا * وَالْقَمَرِ اِذَا تَلٰيهَا * وَالنَّهَارِ اِذَا جَلّٰيهَا * وَالَّيْلِ اِذَا يَغْشٰيهَا * وَالسَّمَۤاءِ وَمَا بَنٰيهَا * وَاْلاَرْضِ وَمَا طَحٰيهَا * وَنَفْسٍ وَمَاسَوّٰيهَا * فَاَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوٰيهَا * قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكّٰيهَا * وَقَدْخَابَ مَنْ دَسّٰيهَا * 1
وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَ اْلاِنْسَ اِلاَّ لِيَعْبُدُونِ * 2
âyetlerinin yüksek ve geniş bir hakikatını Sûre-i Şemsin mu'cizâne işaret ettiğini ve kâinatı muntazam bir saray sûretinde gösterdiğini, ulvi ve vüs'atli bir temsil ile tefsir etmekle beraber, mahiyet-i insaniyedeki vezâif-i ubûdiyet ve cihâzât-ı insaniyeyi ve Rubûbiyyet-i İlâhiyenin envâ-ı tecelliyatına karşı ubûdiyet-i insâniyenin mukabelelerini o kadar güzel bir sûrette ispat ediyor ki: Sûre-i Veşşems'in mu'cizâne olan işaretini hârika bir sûrette ve en azîm bir dairede âzam bir Rubûbiyeti ekmel bir ubûdiyetle karşılaştırıyor.
ON İKİNCİ SÖZ: .... 191
وَمَنْ يُؤْتَ الْحِكْمَةَ فَقَدْ اُوتِىَ خَيْرًا كَثِيرًا 3* وَبِالْحَقِّ اَنْزَلْنَاهُ وَبِالْحَقِّ نَزَلَ * 4
âyetlerinin meâlinde ve hikmet-i Kur'âniyenin fazileti hakkında yüzer âyâtın mühim bir hakikatını, hikmet-i felsefe ile hikmet-i Kur'âniyenin muvazenesi sûretinde gayet parlak bir temsil ile tefsir etmekle Kur'ân'ın bir mu'cizesini ve