Zübeyir ve Talha'ya karşı Vak'a-i Cemel'de; ve Muaviye'ye karşı Sıffin'de; ve Havârice karşı Harevra'da ve Nehruvan'da muharebesi, o ihbar-ı gaybiyenin bir tasdik-i fiilîsidir.
Hem Hazret-i Ali'ye, "senin sakalını senin başının kanıyla ıslattıracak bir adamı"1 ihbar etmiş. Hazret-i Ali o adamı tanırmış; o da Abdurrahman ibni Mülcemü'l-Hâricî'dir.
Hem Hâricîlerin içinde "Züssedye" denilen bir adamı, garip bir nişanla alâmet olarak haber vermiştir ki, Havâriçlerin maktulleri içinde o adam bulunmuş, Hazret-i Ali onu hakkaniyetine hüccet göstermiş, hem mu'cize-i Nebeviyeyi ilân etmiş.2
Hem Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm, Ümmü Seleme'nin, daha diğerlerin rivayet-i sahihiyle haber vermiş ki, "Hazret-i Hüseyin, Taff,3 yani Kerbelâ'da katledilecektir." Elli sene sonra, aynı vak'a-i ciğersûz vukua gelip o ihbar-ı gaybîyi tasdik etmiş.
Hem mükerreren ihbar etmiş ki: "Benim Âl-i Beytim, benden sonra يَلْقَوْنَ قَتْلاً وَتَشْرِيدًا yani katle ve belâya ve nefye maruz kalacaklar."4 Ve bir derece izah etmiş, aynen öyle çıkmıştır.
Şu makamda bir mühim sual vardır ki, denilir ki: "Hazret-i Ali, o derece hilâfete liyakati olduğu ve Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâma karabeti ve harikulâde cesaret ve ilmiyle beraber, neden hilâfette tekaddüm ettirilmedi? Ve neden onun hilâfeti zamanında İslâm çok keşmekeşe mazhar oldu?"
Elcevap: Âl-i Beytten bir kutb-u âzam demiş ki: "Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm,
Zübeyir ve Talha'ya karşı Vak'a-i Cemel'de; ve Muaviye'ye karşı Sıffin'de; ve Havârice karşı Harevra'da ve Nehruvan'da muharebesi, o ihbar-ı gaybiyenin bir tasdik-i fiilîsidir.
Hem Hazret-i Ali'ye, "senin sakalını senin başının kanıyla ıslattıracak bir adamı"1 ihbar etmiş. Hazret-i Ali o adamı tanırmış; o da Abdurrahman ibni Mülcemü'l-Hâricî'dir.
Hem Hâricîlerin içinde "Züssedye" denilen bir adamı, garip bir nişanla alâmet olarak haber vermiştir ki, Havâriçlerin maktulleri içinde o adam bulunmuş, Hazret-i Ali onu hakkaniyetine hüccet göstermiş, hem mu'cize-i Nebeviyeyi ilân etmiş.2
Hem Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm, Ümmü Seleme'nin, daha diğerlerin rivayet-i sahihiyle haber vermiş ki, "Hazret-i Hüseyin, Taff,3 yani Kerbelâ'da katledilecektir." Elli sene sonra, aynı vak'a-i ciğersûz vukua gelip o ihbar-ı gaybîyi tasdik etmiş.
Hem mükerreren ihbar etmiş ki: "Benim Âl-i Beytim, benden sonra يَلْقَوْنَ قَتْلاً وَتَشْرِيدًا yani katle ve belâya ve nefye maruz kalacaklar."4 Ve bir derece izah etmiş, aynen öyle çıkmıştır.
Şu makamda bir mühim sual vardır ki, denilir ki: "Hazret-i Ali, o derece hilâfete liyakati olduğu ve Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâma karabeti ve harikulâde cesaret ve ilmiyle beraber, neden hilâfette tekaddüm ettirilmedi? Ve neden onun hilâfeti zamanında İslâm çok keşmekeşe mazhar oldu?"
Elcevap: Âl-i Beytten bir kutb-u âzam demiş ki: "Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm,