Şu âyetleri okurken Şeytan dedi ki: "Kur'ân'ın en mühim fesahatini, siz onun selâsetinde ve vuzuhunda buluyorsunuz. Halbuki şu âyette nereden nereye atlıyor! Sekerattan, tâ kıyamete atlıyor. Nefh-i surdan, muhasebenin hitâmına intikal ediyor ve ondan Cehenneme idhali zikrediyor. Bu acip atlamaklar içinde hangi selâset kalır? Kur'ân'ın ekser yerlerinde, böyle birbirinden uzak meseleleri birleştiriyor. Böyle münasebetsiz vaziyetle selâset, fesahat nerede kalır?"
Elcevap: Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyânın esas-ı i'câzının en mühimlerinden, belâğatinden sonra îcâzıdır. Îcaz, i'câz-ı Kur'ân'ın en metin ve en mühim bir esasıdır. Kur'ân-ı Hakîmde şu mu'cizâne îcaz o kadar çoktur ve o kadar güzeldir ki, ehl-i tetkik, karşısında hayrettedirler. Meselâ,
وَقِيلَ يَۤا اَرْضُ ابْلَعِى مَۤاءَكِ وَيَا سَمَۤاءُ اَقْلِعِى وَغِيضَ الْمَۤاءُ وَقُضِىَ اْلاَمْرُ وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِىِّ وَقِيلَ بُعْدًا لِلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ * 1
kısa birkaç cümleyle Tufan hâdise-i azîmesini netâiciyle öyle îcazkârâne ve mu'cizâne beyan ediyor ki, çok ehl-i belâğati, belâğatine secde ettirmiş.
Hem meselâ,
كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِطَغْوٰيهَا * اِذِ انْبَعَثَ اَشْقٰيهَا * فَقَالَ لَهُمْ رَسُولُ اللهِ نَاقَةَ اللهِ وَسُقْيٰهَا * فَكَذَّبُوهُ فَعَقَرُوهَا فَدَمْدَمَ عَلَيْهِمْ رَبُّهُمْ بِذَنْبِهِمْ فَسَوّٰيهَا * وَلاَ يَخَافُ عُقْبٰيهَا * 2
İşte, kavm-i Semud'un acip ve mühim hâdisâtını ve netâicini ve sû-i akıbetlerini
Şu âyetleri okurken Şeytan dedi ki: "Kur'ân'ın en mühim fesahatini, siz onun selâsetinde ve vuzuhunda buluyorsunuz. Halbuki şu âyette nereden nereye atlıyor! Sekerattan, tâ kıyamete atlıyor. Nefh-i surdan, muhasebenin hitâmına intikal ediyor ve ondan Cehenneme idhali zikrediyor. Bu acip atlamaklar içinde hangi selâset kalır? Kur'ân'ın ekser yerlerinde, böyle birbirinden uzak meseleleri birleştiriyor. Böyle münasebetsiz vaziyetle selâset, fesahat nerede kalır?"
Elcevap: Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyânın esas-ı i'câzının en mühimlerinden, belâğatinden sonra îcâzıdır. Îcaz, i'câz-ı Kur'ân'ın en metin ve en mühim bir esasıdır. Kur'ân-ı Hakîmde şu mu'cizâne îcaz o kadar çoktur ve o kadar güzeldir ki, ehl-i tetkik, karşısında hayrettedirler. Meselâ,
وَقِيلَ يَۤا اَرْضُ ابْلَعِى مَۤاءَكِ وَيَا سَمَۤاءُ اَقْلِعِى وَغِيضَ الْمَۤاءُ وَقُضِىَ اْلاَمْرُ وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِىِّ وَقِيلَ بُعْدًا لِلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ * 1
kısa birkaç cümleyle Tufan hâdise-i azîmesini netâiciyle öyle îcazkârâne ve mu'cizâne beyan ediyor ki, çok ehl-i belâğati, belâğatine secde ettirmiş.
Hem meselâ,
كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِطَغْوٰيهَا * اِذِ انْبَعَثَ اَشْقٰيهَا * فَقَالَ لَهُمْ رَسُولُ اللهِ نَاقَةَ اللهِ وَسُقْيٰهَا * فَكَذَّبُوهُ فَعَقَرُوهَا فَدَمْدَمَ عَلَيْهِمْ رَبُّهُمْ بِذَنْبِهِمْ فَسَوّٰيهَا * وَلاَ يَخَافُ عُقْبٰيهَا * 2
İşte, kavm-i Semud'un acip ve mühim hâdisâtını ve netâicini ve sû-i akıbetlerini