zamanda ve lâtif bir hatırada, Arabî ibaresinde, şu âcizin hatırına ilka edildi. O lâtif hatıranın hatırı için, aynı ibare-i Arabiyeyi kaydedip sonra meâlini yazacağız.
لَهُ الْمُلْكُ ِلاَنَّ ذَاكَ الْعَالَمَ الْكَبِير كَهٰذَا الْعَالَمِ الصَّغِيرِ * مَصْنُوعُ قُدْرَتِهِ مَكْتُوبُ قَدَرِهِ * اِبْدَاعُهُ لِذَاكَ صَيَّرَهُ مَسْجِدًا * اِيجَادُهُ لِهٰذَا صَيَّرَهُ سَاجِدًا * اِنْشَۤاؤُهُ لِذَاكَ صَيَّرَ ذَاكَ مِلْكًا * اِيجَادُهُ لِهٰذَا صَيَّرَهُ مَمْلُوكًا * صَنْعَتُهُ فِى ذَاكَ تَظَاهَرَتْ كِتَابًا * صِبْغَتُهُ فِى هٰذَا تَزَاهَرَتْ خِطَابًا * قُدْرَتُهُ فِى ذَاكَ تُظْهِرُ حِشْمَتَهُ * رَحْمَتُهُ فِى هٰذَا تُنَظِّمُ نِعْمَتَهُ * حِشْمَتُهُ فِى ذَاكَ تَشْهَدُ هُوَ الْوَاحِدُ * نِعْمَتُهُ فِى هٰذَا تُعْلِنُ هُوَ اْلاَحَدُ * سِكَّتُهُ فِى ذَاكَ فِى الْكُلِّ وَاْلاَجْزَۤاءِ * خَاتَمُهُ فِى هٰذَا فِى الْجِسْمِ وَاْلاَعْضَاءِ * 1
BİRİNCİ FIKRA: ذَاكَ الْعَالَمَ الْكَبِيرَ...الخ Yani, şu kâinat denilen âlem-i ekber ve insan denilen onun misal-i musağğarı olan âlem-i asgar, kudret ve kader kalemiyle yazılan âfâkî ve enfüsî vahdâniyet delâilini gösteriyorlar.
Evet, kâinattaki san'at-ı muntazamanın küçük bir mikyasta nümunesi insanda vardır. O daire-i kübrâdaki san'at Sâni-i Vâhide şehadet ettiği gibi, şu insanda olan küçük mikyastaki hurdebinî san'at dahi yine o Sânie işaret eder, vahdetini gösterir.
Hem nasıl ki, şu insan gayet mânidar bir mektub-u Rabbânîdir, muntazam bir kaside-i kaderdir. Öyle de, şu kâinat dahi, aynı o kalem-i kaderle, fakat büyük bir mikyasta yazılmış muntazam bir kaside-i kaderdir.
zamanda ve lâtif bir hatırada, Arabî ibaresinde, şu âcizin hatırına ilka edildi. O lâtif hatıranın hatırı için, aynı ibare-i Arabiyeyi kaydedip sonra meâlini yazacağız.
لَهُ الْمُلْكُ ِلاَنَّ ذَاكَ الْعَالَمَ الْكَبِير كَهٰذَا الْعَالَمِ الصَّغِيرِ * مَصْنُوعُ قُدْرَتِهِ مَكْتُوبُ قَدَرِهِ * اِبْدَاعُهُ لِذَاكَ صَيَّرَهُ مَسْجِدًا * اِيجَادُهُ لِهٰذَا صَيَّرَهُ سَاجِدًا * اِنْشَۤاؤُهُ لِذَاكَ صَيَّرَ ذَاكَ مِلْكًا * اِيجَادُهُ لِهٰذَا صَيَّرَهُ مَمْلُوكًا * صَنْعَتُهُ فِى ذَاكَ تَظَاهَرَتْ كِتَابًا * صِبْغَتُهُ فِى هٰذَا تَزَاهَرَتْ خِطَابًا * قُدْرَتُهُ فِى ذَاكَ تُظْهِرُ حِشْمَتَهُ * رَحْمَتُهُ فِى هٰذَا تُنَظِّمُ نِعْمَتَهُ * حِشْمَتُهُ فِى ذَاكَ تَشْهَدُ هُوَ الْوَاحِدُ * نِعْمَتُهُ فِى هٰذَا تُعْلِنُ هُوَ اْلاَحَدُ * سِكَّتُهُ فِى ذَاكَ فِى الْكُلِّ وَاْلاَجْزَۤاءِ * خَاتَمُهُ فِى هٰذَا فِى الْجِسْمِ وَاْلاَعْضَاءِ * 1
BİRİNCİ FIKRA: ذَاكَ الْعَالَمَ الْكَبِيرَ...الخ Yani, şu kâinat denilen âlem-i ekber ve insan denilen onun misal-i musağğarı olan âlem-i asgar, kudret ve kader kalemiyle yazılan âfâkî ve enfüsî vahdâniyet delâilini gösteriyorlar.
Evet, kâinattaki san'at-ı muntazamanın küçük bir mikyasta nümunesi insanda vardır. O daire-i kübrâdaki san'at Sâni-i Vâhide şehadet ettiği gibi, şu insanda olan küçük mikyastaki hurdebinî san'at dahi yine o Sânie işaret eder, vahdetini gösterir.
Hem nasıl ki, şu insan gayet mânidar bir mektub-u Rabbânîdir, muntazam bir kaside-i kaderdir. Öyle de, şu kâinat dahi, aynı o kalem-i kaderle, fakat büyük bir mikyasta yazılmış muntazam bir kaside-i kaderdir.