Mektubat

Mektubat, Mu'cizat-ı Ahmediye'nin Birinci Zeyli, 303. sayfadasınız.

Salisen: Velâdet-i Ahmediye (a.s.m.) gecesinde Kâbedeki sanemlerin sukutuyla,1 Kisrâ-yı Fârisin saray-ı meşhuresi olan Eyvânı inşikak etmesi2 gibi, irhasat denilen yüzer hârikalar tarihçe meşhurdur.
Rabian: Bir orduya parmağından gelen suyu içirmesi3 ve câmide, bir cemaat-i azîme huzurunda kuru direğin, minberin naklinden dolayı mufarakat-i Ahmediyeden (a.s.m.) deve gibi enîn ederek ağlaması4, وَانْشَقَّ الْقَمَرُ 5 nassıyla, şakk-ı kamer6 gibi, muhakkiklerin tahkikatıyla bine bâliğ mu'cizatiyle serfiraz olduğunu tarih ve siyer gösteriyor.
Hamisen: Dost ve düşmanın ittifakıyla ahlâk-ı hasenenin şahsında en yüksek derecede; ve bütün muamelâtının şehadetiyle, secâyâ-yı sâmiye, vazifesinde ve tebliğatında en âli bir derecede; ve din-i İslâmdaki mehâsin-i ahlâkın şehadetiyle, şeriatinde en âli hısâl-i hamîde en mükemmel derecede bulunduğunu ehl-i insaf ve dikkat tereddüt etmez.
Sadisen: Onuncu Sözün İkinci İşaretinde işaret edildiği gibi, Ulûhiyet, mukteza-yı hikmet olarak tezahür istemesine mukàbil, en âzamî bir derecede zât-ı Ahmediye (a.s.m.) dinindeki âzamî ubûdiyetiyle en parlak bir derecede göstermiştir. Hem Hâlık-ı Âlemin nihayet kemâldeki cemâlini bir vasıtayla mukteza-yı hikmet ve hakikat olarak göstermek istemesine mukàbil, en güzel bir surette gösterici ve tarif edici, bilbedâhe yine o zâttır.

Salisen: Velâdet-i Ahmediye (a.s.m.) gecesinde Kâbedeki sanemlerin sukutuyla,1 Kisrâ-yı Fârisin saray-ı meşhuresi olan Eyvânı inşikak etmesi2 gibi, irhasat denilen yüzer hârikalar tarihçe meşhurdur. Rabian: Bir orduya parmağından gelen suyu içirmesi3 ve câmide, bir cemaat-i azîme huzurunda kuru direğin, minberin naklinden dolayı mufarakat-i Ahmediyeden (a.s.m.) deve gibi enîn ederek ağlaması4, وَانْشَقَّ الْقَمَرُ 5 nassıyla, şakk-ı kamer6 gibi, muhakkiklerin tahkikatıyla bine bâliğ mu'cizatiyle serfiraz olduğunu tarih ve siyer gösteriyor. Hamisen: Dost ve düşmanın ittifakıyla ahlâk-ı hasenenin şahsında en yüksek derecede; ve bütün muamelâtının şehadetiyle, secâyâ-yı sâmiye, vazifesinde ve tebliğatında en âli bir derecede; ve din-i İslâmdaki mehâsin-i ahlâkın şehadetiyle, şeriatinde en âli hısâl-i hamîde en mükemmel derecede bulunduğunu ehl-i insaf ve dikkat tereddüt etmez. Sadisen: Onuncu Sözün İkinci İşaretinde işaret edildiği gibi, Ulûhiyet, mukteza-yı hikmet olarak tezahür istemesine mukàbil, en âzamî bir derecede zât-ı Ahmediye (a.s.m.) dinindeki âzamî ubûdiyetiyle en parlak bir derecede göstermiştir. Hem Hâlık-ı Âlemin nihayet kemâldeki cemâlini bir vasıtayla mukteza-yı hikmet ve hakikat olarak göstermek istemesine mukàbil, en güzel bir surette gösterici ve tarif edici, bilbedâhe yine o zâttır.