Mektubat

Mektubat, İkinci Makam, 357. sayfadasınız.

İkinci sır: Mübayenet-i mahiyet ve adem-i takayyüdün kolaylığa sebebiyeti ise şudur ki:
Sâni-i Kâinat, elbette kâinat cinsinden değildir. Mahiyeti, hiçbir mahiyete benzemez. Öyle ise, kâinat dairesindeki mânialar, kayıtlar Onun önüne geçemez, Onun icraatını takyid edemez. Bütün kâinatı birden tasarruf edip çevirebilir. Eğer kâinat yüzündeki görünen tasarrufat ve ef'âl kâinata havale edilse, o kadar müşkülât ve karışıklığa sebebiyet verir ki, hiçbir intizam kalmadığı gibi, hiçbir şey dahi vücutta kalmaz, belki vücuda gelemez.
Meselâ, nasıl ki kemerli kubbelerdeki ustalık san'atı o kubbedeki taşlara havale edilse ve bir taburun zabite ait idaresi neferâta bırakılsa, ya hiç vücuda gelmez, veyahut çok müşkülât ve karışıklık içinde, intizamsız bir vaziyet alacak. Halbuki, o kubbelerdeki taşlara vaziyet vermek için, taş nev'inden olmayan bir ustaya verilse ve taburdaki neferâtın idaresi, mertebe itibarıyla zabitlik mahiyetini haiz olan bir zabite havale edilse, hem san'at kolay olur, hem tedbir ve idare suhuletli olur. Çünkü taşlar ve neferler birbirine mâni olurlar; usta ve zabit ise, mânisiz, her noktaya bakar, idare eder.
İşte, وَ لِلّٰهِ الْمَثَلُ اْلاَعْلٰى 1 Vâcibü'l-Vücudun mahiyet-i kudsiyesi, mahiyât-ı mümkünat cinsinden değildir. Belki bütün hakaik-i kâinat, o mahiyetin Esmâ-i Hüsnâsından olan Hak isminin şualarıdır. Madem mahiyet-i mukaddesesi hem Vâcibü'l-Vücuddur, hem maddeden mücerreddir, hem bütün mâhiyâta muhaliftir; misli, misali, mesîli yoktur. Elbette o Zât-ı Zülcelâlin o kudret-i ezeliyesine nisbeten bütün kâinatın idaresi ve terbiyesi, bir bahar, belki bir ağaç kadar kolaydır. Haşr-i âzam ve dâr-ı âhiret, Cennet ve Cehennemin icadı, bir güz mevsiminde ölmüş ağaçların yeniden bir baharda ihyâları kadar kolaydır.

İkinci sır: Mübayenet-i mahiyet ve adem-i takayyüdün kolaylığa sebebiyeti ise şudur ki: Sâni-i Kâinat, elbette kâinat cinsinden değildir. Mahiyeti, hiçbir mahiyete benzemez. Öyle ise, kâinat dairesindeki mânialar, kayıtlar Onun önüne geçemez, Onun icraatını takyid edemez. Bütün kâinatı birden tasarruf edip çevirebilir. Eğer kâinat yüzündeki görünen tasarrufat ve ef'âl kâinata havale edilse, o kadar müşkülât ve karışıklığa sebebiyet verir ki, hiçbir intizam kalmadığı gibi, hiçbir şey dahi vücutta kalmaz, belki vücuda gelemez. Meselâ, nasıl ki kemerli kubbelerdeki ustalık san'atı o kubbedeki taşlara havale edilse ve bir taburun zabite ait idaresi neferâta bırakılsa, ya hiç vücuda gelmez, veyahut çok müşkülât ve karışıklık içinde, intizamsız bir vaziyet alacak. Halbuki, o kubbelerdeki taşlara vaziyet vermek için, taş nev'inden olmayan bir ustaya verilse ve taburdaki neferâtın idaresi, mertebe itibarıyla zabitlik mahiyetini haiz olan bir zabite havale edilse, hem san'at kolay olur, hem tedbir ve idare suhuletli olur. Çünkü taşlar ve neferler birbirine mâni olurlar; usta ve zabit ise, mânisiz, her noktaya bakar, idare eder. İşte, وَ لِلّٰهِ الْمَثَلُ اْلاَعْلٰى 1 Vâcibü'l-Vücudun mahiyet-i kudsiyesi, mahiyât-ı mümkünat cinsinden değildir. Belki bütün hakaik-i kâinat, o mahiyetin Esmâ-i Hüsnâsından olan Hak isminin şualarıdır. Madem mahiyet-i mukaddesesi hem Vâcibü'l-Vücuddur, hem maddeden mücerreddir, hem bütün mâhiyâta muhaliftir; misli, misali, mesîli yoktur. Elbette o Zât-ı Zülcelâlin o kudret-i ezeliyesine nisbeten bütün kâinatın idaresi ve terbiyesi, bir bahar, belki bir ağaç kadar kolaydır. Haşr-i âzam ve dâr-ı âhiret, Cennet ve Cehennemin icadı, bir güz mevsiminde ölmüş ağaçların yeniden bir baharda ihyâları kadar kolaydır.