ÜÇÜNCÜ MEKTUP:.... 38
فَلاَ اُقْسِمُ بِالْخُنَّسِ * اَلْجَوَارِ الْكُنَّسِ 1 kaseminde ve yeminindeki ulvi bir nur-u i'câziyi ve وَالْقَمَرَ قَدَّرْنَاهُ مَنَازِلَ حَتّٰى عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَدِيمِ 2 âyetinin teşbihindeki parlak bir lem'a-i i'câziyeyi ve
هُوَ الَّذِى جَعَلَ لَكُمُ اْلاَرْضَ ذَلُولاً فَامْشُوا فِى مَنَاكِبِهَا * 3
âyetinde, küre-i arzı, feza-yı kâinatta yüzen bir sefine-i Rabbâniye olduğunu gösteren parlak bir hakikatı tasvir ederek, küre-i arzdan Cehenneme göçmek için ehl-i dalâletin seyahatini ve bütün eşya birtek Zâta isnat edilse vücub derecesinde sühulet ve kolaylık olduğunu, eşyanın icadı, müteaddit esbaplara isnat edilse imtina derecesinde bir suûbet ve müşkilat olduğunu gayet güzel ve mukni ve muhtasar bir sûrette beyaniyle iki nükte-i mühimme-i i'câziyeyi tefsir eder.
DÖRDÜNCÜ MEKTUP: .... 43
وَمَنْ يُؤْتَ الْحِكْمَةَ فَقَدْ اُوتِىَ خَيْرًا كَثِيرًا 4 âyetinin bir sırrı, Risale-i Nur hakkında tecelli ettiğini beyan eder. Hem:
"Der Tarîk-ı Nakşibendi lâzım âmed çâr-terk;
Terk-i dünya, terk-i ukbâ, terk-i hesti, terk-i terk"
düsturuna mukabil, acz-mendi tarikında pek mühim bir düsturu beyan eder. Hem:
اَفَلَمْ يَنْظُرُوا اِلَى السَّمَۤاءِ فَوْقَهُمْ كَيْفَ بَنَيْنَاهَا 5 âyetinin bir sırrını; şiire benzer, fakat şiir olmayan, muntazam, fakat manzum olmayan, gayet parlak, fakat hayal olmayan yıldızları konuşturan bir yıldıznâme ile tefsir eder.
BEŞİNCİ MEKTUP:.... 47
Şeriatın bir hâdimi ve bir vesilesi olan tarikata mensup bazı zâtların, tarikata fazla ehemmiyet verip ona kanaat ederek hakaik-ı imaniyenin neşrinde tembellik ve lâkaytlık gösterdikleri münasebetiyle yazılmış. Ve velâyetin üç kısmını beyan edip, en mühim tarikat olan velâyet-i kübra, sırr-ı verasetle sünnet-i seniyeye ittiba ve neşr-i ha kaik-ı imaniyede ihtimam olduğunu ispat eder. Ve tarikatların en mühim gayesi ve faydası ve müntehası olan inkişaf-ı hakaik-ı imani
ÜÇÜNCÜ MEKTUP:.... 38
فَلاَ اُقْسِمُ بِالْخُنَّسِ * اَلْجَوَارِ الْكُنَّسِ 1 kaseminde ve yeminindeki ulvi bir nur-u i'câziyi ve وَالْقَمَرَ قَدَّرْنَاهُ مَنَازِلَ حَتّٰى عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَدِيمِ 2 âyetinin teşbihindeki parlak bir lem'a-i i'câziyeyi ve
هُوَ الَّذِى جَعَلَ لَكُمُ اْلاَرْضَ ذَلُولاً فَامْشُوا فِى مَنَاكِبِهَا * 3
âyetinde, küre-i arzı, feza-yı kâinatta yüzen bir sefine-i Rabbâniye olduğunu gösteren parlak bir hakikatı tasvir ederek, küre-i arzdan Cehenneme göçmek için ehl-i dalâletin seyahatini ve bütün eşya birtek Zâta isnat edilse vücub derecesinde sühulet ve kolaylık olduğunu, eşyanın icadı, müteaddit esbaplara isnat edilse imtina derecesinde bir suûbet ve müşkilat olduğunu gayet güzel ve mukni ve muhtasar bir sûrette beyaniyle iki nükte-i mühimme-i i'câziyeyi tefsir eder.
DÖRDÜNCÜ MEKTUP: .... 43
وَمَنْ يُؤْتَ الْحِكْمَةَ فَقَدْ اُوتِىَ خَيْرًا كَثِيرًا 4 âyetinin bir sırrı, Risale-i Nur hakkında tecelli ettiğini beyan eder. Hem:
"Der Tarîk-ı Nakşibendi lâzım âmed çâr-terk;
Terk-i dünya, terk-i ukbâ, terk-i hesti, terk-i terk"
düsturuna mukabil, acz-mendi tarikında pek mühim bir düsturu beyan eder. Hem:
اَفَلَمْ يَنْظُرُوا اِلَى السَّمَۤاءِ فَوْقَهُمْ كَيْفَ بَنَيْنَاهَا 5 âyetinin bir sırrını; şiire benzer, fakat şiir olmayan, muntazam, fakat manzum olmayan, gayet parlak, fakat hayal olmayan yıldızları konuşturan bir yıldıznâme ile tefsir eder.
BEŞİNCİ MEKTUP:.... 47
Şeriatın bir hâdimi ve bir vesilesi olan tarikata mensup bazı zâtların, tarikata fazla ehemmiyet verip ona kanaat ederek hakaik-ı imaniyenin neşrinde tembellik ve lâkaytlık gösterdikleri münasebetiyle yazılmış. Ve velâyetin üç kısmını beyan edip, en mühim tarikat olan velâyet-i kübra, sırr-ı verasetle sünnet-i seniyeye ittiba ve neşr-i ha kaik-ı imaniyede ihtimam olduğunu ispat eder. Ve tarikatların en mühim gayesi ve faydası ve müntehası olan inkişaf-ı hakaik-ı imani