İman ve Küfür Müvazeneleri

İman ve Küfür Müvazeneleri, Kalbe Farisî olarak tahattur eden bir münacat, 82. sayfadasınız.

بَلْكِه هَرْچِه هَسْت، هَسْت
Belki dünyada ne varsa, nümuneleri fıtratımda vardır. Umum onlara karşı alâkadarım. Onlar için çalıştırıyorum, çalışıyorum.
دَۤائِرَءِ اِحْتِيَاجْ مَانَنْدِ دَآئِرَءِ مَدِّ نَظَرْ بُزُرْكِى دَارَسْت
İhtiyaç dairesi, nazar dairesi kadar büyüktür, geniştir.
خَيَالْ كُدَامْ رَسَدْ اِحْتِيَاجْ نِيزْرَسَدْ * دَرْ دَسْت * هَرْچِه ِه نِيسْت دَرْ اِحْتِيَاجْ هَسْت
Hattâ, hayal nereye gitse, ihtiyaç dairesi dahi oraya gider; orada da hâcet vardır. Belki, her ne ki elde yok, ihtiyaçta vardır. Elde olmayan ihtiyaçta vardır; elde bulunmayan ise hadsizdir.
دَآئِرَءِ اِقْتِدَارِ هَمْچُو دَآئِرَءِ دَسْتِ كُوتَاهِ كُوتَاهَسْت
Halbuki daire-i iktidar, kısa elimin dairesi kadar kısa ve dardır.
پَسْ فَقْرُو حَاجَاتِ مَا بَقَدَرِ جِهَانَسْت
Demek, fakr ve ihtiyaçlarım dünya kadardır.
سَرْمَايَهءِ مَا هَمْچُو: "جُزْء لاَ يَتَجَزّٰا" اَسْت
Sermayem ise, cüz-i lâyetecezzâ gibi cüz'î bir şeydir.
اِينْ جُزْءِ كُدَامْ وَاِينْ كَۤائِنَاتِ حَاجَاتِ كُدَامَسْت؟
İşte, şu cihan kadar ve milyarlar ile ancak istihsal edilen hâcet nerede? Ve bu beş paralık cüz-ü ihtiyarî nerede? Bununla onların mübayaasına gidilmez, bununla onlar kazanılmaz. Öyle ise başka bir çare aramak gerektir.
پَسْ دَرْرَاهِ تُو، أَزْاِينْ جُزْءْ نِيزْ بَازْمِى كُذَشْتَنْ چَارَءِ مَنْ اَسْت
O çare ise şudur ki: O cüz-i ihtiyarîden dahi vaz geçip, irade-i İlâhiyeye işini bırakıp, kendi havl ve kuvvetinden teberri edip, Cenâb-ı Hakkın havl ve kuvvetine iltica ederek hakikat-i tevekküle yapışmaktır. Yâ Rab! Madem çare-i necat budur; Senin yolunda o cüz-i ihtiyarîden vaz geçiyorum ve enaniyetimden teberri ediyorum.

بَلْكِه هَرْچِه هَسْت، هَسْت Belki dünyada ne varsa, nümuneleri fıtratımda vardır. Umum onlara karşı alâkadarım. Onlar için çalıştırıyorum, çalışıyorum. دَۤائِرَءِ اِحْتِيَاجْ مَانَنْدِ دَآئِرَءِ مَدِّ نَظَرْ بُزُرْكِى دَارَسْت İhtiyaç dairesi, nazar dairesi kadar büyüktür, geniştir. خَيَالْ كُدَامْ رَسَدْ اِحْتِيَاجْ نِيزْرَسَدْ * دَرْ دَسْت * هَرْچِه ِه نِيسْت دَرْ اِحْتِيَاجْ هَسْت Hattâ, hayal nereye gitse, ihtiyaç dairesi dahi oraya gider; orada da hâcet vardır. Belki, her ne ki elde yok, ihtiyaçta vardır. Elde olmayan ihtiyaçta vardır; elde bulunmayan ise hadsizdir. دَآئِرَءِ اِقْتِدَارِ هَمْچُو دَآئِرَءِ دَسْتِ كُوتَاهِ كُوتَاهَسْت Halbuki daire-i iktidar, kısa elimin dairesi kadar kısa ve dardır. پَسْ فَقْرُو حَاجَاتِ مَا بَقَدَرِ جِهَانَسْت Demek, fakr ve ihtiyaçlarım dünya kadardır. سَرْمَايَهءِ مَا هَمْچُو: "جُزْء لاَ يَتَجَزّٰا" اَسْت Sermayem ise, cüz-i lâyetecezzâ gibi cüz'î bir şeydir. اِينْ جُزْءِ كُدَامْ وَاِينْ كَۤائِنَاتِ حَاجَاتِ كُدَامَسْت؟ İşte, şu cihan kadar ve milyarlar ile ancak istihsal edilen hâcet nerede? Ve bu beş paralık cüz-ü ihtiyarî nerede? Bununla onların mübayaasına gidilmez, bununla onlar kazanılmaz. Öyle ise başka bir çare aramak gerektir. پَسْ دَرْرَاهِ تُو، أَزْاِينْ جُزْءْ نِيزْ بَازْمِى كُذَشْتَنْ چَارَءِ مَنْ اَسْت O çare ise şudur ki: O cüz-i ihtiyarîden dahi vaz geçip, irade-i İlâhiyeye işini bırakıp, kendi havl ve kuvvetinden teberri edip, Cenâb-ı Hakkın havl ve kuvvetine iltica ederek hakikat-i tevekküle yapışmaktır. Yâ Rab! Madem çare-i necat budur; Senin yolunda o cüz-i ihtiyarîden vaz geçiyorum ve enaniyetimden teberri ediyorum.