İman ve Küfür Müvazeneleri

İman ve Küfür Müvazeneleri, Otuzuncu Söz Birinci Maksat, 152. sayfadasınız.

mesleklerini bina etmişler. O esâsat ne kadar esassız ve çürük olduğunu sair risalelerimde ve bilhassa Sözler'de, hususan On İkinci ve Yirmi Beşinci Sözlerde kat'î ispat etmişiz. Hattâ, silsile-i felsefenin en mükemmel fertleri ve o silsilenin dâhileri olan Eflâtun ve Aristo, İbni Sina ve Farâbî gibi adamlar, "İnsaniyetin gayetü'l-gayâtı teşebbüh-ü bi'l-Vâcibdir, yani Vâcibü'l-Vücuda benzemektir" deyip firavunâne bir hüküm vermişler. Ve enaniyeti kamçılayıp şirk derelerinde serbest koşturarak, esbabperest, sanemperest, tabiatperest, nücumperest gibi çok envâ-ı şirk taifelerine meydan açmışlar. İnsaniyetin esasında münderiç olan acz ve zaaf,1 fakr ve ihtiyaç,2 naks ve kusur3 kapılarını kapayıp ubûdiyetin yolunu seddetmişler. Tabiata saplanıp, şirkten tamamen çıkamayıp, şükrün geniş kapısını bulamamışlar.
Nübüvvet ise, gaye-i insaniyet ve vazife-i beşeriyet, ahlâk-ı İlâhiye ile ve secâyâ-yı hasene ile tahallûk etmekle beraber,4 aczini bilip kudret-i İlâhiyeye iltica,5 zaafını görüp kuvvet-i İlâhiyeye istinad,6 fakrını görüp rahmet-i İlâhiyeye itimad,7 ihtiyacını görüp gınâ-yı İlâhiyeden istimdad,8 kusurunu görüp aff-ı İlâhîye istiğfar,9 naksını görüp kemâl-i İlâhîye tesbihhân olmaktır10 diye, ubûdiyetkârâne hükmetmişler.

mesleklerini bina etmişler. O esâsat ne kadar esassız ve çürük olduğunu sair risalelerimde ve bilhassa Sözler'de, hususan On İkinci ve Yirmi Beşinci Sözlerde kat'î ispat etmişiz. Hattâ, silsile-i felsefenin en mükemmel fertleri ve o silsilenin dâhileri olan Eflâtun ve Aristo, İbni Sina ve Farâbî gibi adamlar, "İnsaniyetin gayetü'l-gayâtı teşebbüh-ü bi'l-Vâcibdir, yani Vâcibü'l-Vücuda benzemektir" deyip firavunâne bir hüküm vermişler. Ve enaniyeti kamçılayıp şirk derelerinde serbest koşturarak, esbabperest, sanemperest, tabiatperest, nücumperest gibi çok envâ-ı şirk taifelerine meydan açmışlar. İnsaniyetin esasında münderiç olan acz ve zaaf,1 fakr ve ihtiyaç,2 naks ve kusur3 kapılarını kapayıp ubûdiyetin yolunu seddetmişler. Tabiata saplanıp, şirkten tamamen çıkamayıp, şükrün geniş kapısını bulamamışlar. Nübüvvet ise, gaye-i insaniyet ve vazife-i beşeriyet, ahlâk-ı İlâhiye ile ve secâyâ-yı hasene ile tahallûk etmekle beraber,4 aczini bilip kudret-i İlâhiyeye iltica,5 zaafını görüp kuvvet-i İlâhiyeye istinad,6 fakrını görüp rahmet-i İlâhiyeye itimad,7 ihtiyacını görüp gınâ-yı İlâhiyeden istimdad,8 kusurunu görüp aff-ı İlâhîye istiğfar,9 naksını görüp kemâl-i İlâhîye tesbihhân olmaktır10 diye, ubûdiyetkârâne hükmetmişler.