Âlem-i İslâm için en dehşetli asır, altıncı asır ile Hülâgû fitnesi ve on üçüncü asrın âhiri ve on dördüncü asır ile Harb-i Umumî fitneleri ve neticeleri olduğu münasebetiyle, bu cümle makam-ı ebcedî ile altıncı asra ve evvelki cümle gibi الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ kelimeleri ile bu asra, Sultan Abdülaziz ve Sultan Abdülhamid devirlerine îma eder.
Hem, sabık âyetlerde ise, Resâili'n-Nur'un ikinci ismine tevafukla işaret eden umum o âyetler, dehşetli asır olan Hülâgu ve Cengiz asrına dahi îma ederler. Hattâ o âyetlerin hem o asra, hem bu asra îmaları içindir ki, Hazret-i Ali (r.a.) Ercûze'sinde ve Gavs-ı Âzam (k.s.) Kasîde'sinde Resâili'n-Nur'a kerametkârâne işaret ettikleri vakit hem o asra, hem şu asra bakıp hiddetle işaret etmişler.
Üçüncüsü: مِنَ الظُّلُمَاتِ kelimesindeki الظُّلُمَاتِ 'ın adedi bin üç yüz yetmiş iki (1372) ederek bu asrın zulümleri, zulmetleri ne vakte kadar devam edeceğini, o zulmetlerin içinde bir nur daima tenvire çalışacağını îma ile Risale-i Nur'un tenvirine remzen bakar.
Dördüncüsü: لِتُخْرِجَ النَّاسَ cümlesi diyor ki: "Bin üç yüz kırk beş (1345)'te Kur'ân'dan gelen bir nur ile insanlar karanlıklardan ışıklara çıkarılacak." Bu meâl ise, bin üç yüz kırk beş (1345)'te fevkalâde tenvire başlayan Resâili'n-Nur'a tam tamına cifirce, hem mealce muvafık ve mutabık olmakla, Risale-i Nur'un makbuliyetine îma, belki remzediyor.
Beşincisi: الۤرٰ كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ اِلَيْكَ 1 'deki اِلَيْكَ kelimesi Kur'ân'a has baktığı için hariç kalmak üzere, الۤرٰ كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ cümlesinin makamı Risaletü'n-Nur'un birinci ismine tam tamına tevafuk etmesi, Risaletü'n-Nur'un, Kitab-ı Münzelin tam bir tefsiri ve mânâsı olduğunu ve ondan yabani olmadığını remzen ifade eder. Çünkü الۤرٰ üç yüz seksen iki (382), كِتَابٌ dört yüz yirmi üç (423), اَنْزَلْنَاهُ yüz kırk dört (144), yekûnu dokuz yüz kırk dokuz (949); eğer tenvin ن sayılsa
Âlem-i İslâm için en dehşetli asır, altıncı asır ile Hülâgû fitnesi ve on üçüncü asrın âhiri ve on dördüncü asır ile Harb-i Umumî fitneleri ve neticeleri olduğu münasebetiyle, bu cümle makam-ı ebcedî ile altıncı asra ve evvelki cümle gibi الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ kelimeleri ile bu asra, Sultan Abdülaziz ve Sultan Abdülhamid devirlerine îma eder.
Hem, sabık âyetlerde ise, Resâili'n-Nur'un ikinci ismine tevafukla işaret eden umum o âyetler, dehşetli asır olan Hülâgu ve Cengiz asrına dahi îma ederler. Hattâ o âyetlerin hem o asra, hem bu asra îmaları içindir ki, Hazret-i Ali (r.a.) Ercûze'sinde ve Gavs-ı Âzam (k.s.) Kasîde'sinde Resâili'n-Nur'a kerametkârâne işaret ettikleri vakit hem o asra, hem şu asra bakıp hiddetle işaret etmişler.
Üçüncüsü: مِنَ الظُّلُمَاتِ kelimesindeki الظُّلُمَاتِ 'ın adedi bin üç yüz yetmiş iki (1372) ederek bu asrın zulümleri, zulmetleri ne vakte kadar devam edeceğini, o zulmetlerin içinde bir nur daima tenvire çalışacağını îma ile Risale-i Nur'un tenvirine remzen bakar.
Dördüncüsü: لِتُخْرِجَ النَّاسَ cümlesi diyor ki: "Bin üç yüz kırk beş (1345)'te Kur'ân'dan gelen bir nur ile insanlar karanlıklardan ışıklara çıkarılacak." Bu meâl ise, bin üç yüz kırk beş (1345)'te fevkalâde tenvire başlayan Resâili'n-Nur'a tam tamına cifirce, hem mealce muvafık ve mutabık olmakla, Risale-i Nur'un makbuliyetine îma, belki remzediyor.
Beşincisi: الۤرٰ كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ اِلَيْكَ 1 'deki اِلَيْكَ kelimesi Kur'ân'a has baktığı için hariç kalmak üzere, الۤرٰ كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ cümlesinin makamı Risaletü'n-Nur'un birinci ismine tam tamına tevafuk etmesi, Risaletü'n-Nur'un, Kitab-ı Münzelin tam bir tefsiri ve mânâsı olduğunu ve ondan yabani olmadığını remzen ifade eder. Çünkü الۤرٰ üç yüz seksen iki (382), كِتَابٌ dört yüz yirmi üç (423), اَنْزَلْنَاهُ yüz kırk dört (144), yekûnu dokuz yüz kırk dokuz (949); eğer tenvin ن sayılsa