وَاِنِ اسْتَقَامَتْ اُمَّتِى فَلَهَا يَوْمٌ وَاِلاَّ فَنِصْفُ يَوْمٍ 1 hadisinin mu'cizane ihbar-ı gaybîsini izah eder. Yâni, bu hadîs, kıyametten değil, belki galibane hâkimiyet-i İslâmiyeden haber veren On Sekizinci Lem'ada ve başka yerde bu hadisin üç lem'a-i i'caziyesini beyan ettiğimden burada kısa kesiyoruz.
Dördüncüsü: اِنَّ الْخِلاَفَةَ بَعْدِى 2 ilâ âhir, şeddeli اِنَّ yüz bir, اَلْخِلاَفَة bin yüz kırk bir, بَعْدِى seksen altı eder. Yekûnu: Arabîce bin üç yüz yirmi sekiz olur ve Rûmîce bin üç yüz yirmi altıdır ki Hulefâ-yı Râşidînin isimleri ikinci vecihte gösterdiği aynı tarihe ve hürriyetin üçüncü senesindeki inkıta-i hilâfetin tarihine tam tamına tevafuku, elbette o lisanü'l-gayb olan zâtın lisanında tesadüfî olamaz; belki onu da görmüş, ona da işaret etmiş.
Beşincisi: اِنَّ الْخِلاَفَةَ şeddeli nun bir nun sayılsa bin yüz doksan iki eder ki, aynen ثَلاَثُونَ سَنَةً cümlesinin gösterdiği gibi bin iki yüz iki tarihine on farkla tam tevafuk ederek tam ve nâkıs bütün müddet-i hilâfeti göstermesi ve yalnız "hilâfet" kelimesi bin yüz on bir edip tam hilâfetin müddetine tam tevafukla beraber o müddete işaret eder. ثَلاَثُونَ kelimesinin cifrî hesabı olan bin seksen yedi adedine, yirmi dört gibi cüz'i bir farkla muvafakat etmesi, elbette ve herhalde o Muhbir-i Gaybînin bir işaret-i gaybiyesidir ve bir nevi mu'cizat-ı gaybiyesinin bir lem'asıdır.
İşte bu kısacık hadisin câmiiyetine, sair cevâmiü'l-kelim olan hadisler kıyas edilsin. سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ 3
وَاِنِ اسْتَقَامَتْ اُمَّتِى فَلَهَا يَوْمٌ وَاِلاَّ فَنِصْفُ يَوْمٍ 1 hadisinin mu'cizane ihbar-ı gaybîsini izah eder. Yâni, bu hadîs, kıyametten değil, belki galibane hâkimiyet-i İslâmiyeden haber veren On Sekizinci Lem'ada ve başka yerde bu hadisin üç lem'a-i i'caziyesini beyan ettiğimden burada kısa kesiyoruz.
Dördüncüsü: اِنَّ الْخِلاَفَةَ بَعْدِى 2 ilâ âhir, şeddeli اِنَّ yüz bir, اَلْخِلاَفَة bin yüz kırk bir, بَعْدِى seksen altı eder. Yekûnu: Arabîce bin üç yüz yirmi sekiz olur ve Rûmîce bin üç yüz yirmi altıdır ki Hulefâ-yı Râşidînin isimleri ikinci vecihte gösterdiği aynı tarihe ve hürriyetin üçüncü senesindeki inkıta-i hilâfetin tarihine tam tamına tevafuku, elbette o lisanü'l-gayb olan zâtın lisanında tesadüfî olamaz; belki onu da görmüş, ona da işaret etmiş.
Beşincisi: اِنَّ الْخِلاَفَةَ şeddeli nun bir nun sayılsa bin yüz doksan iki eder ki, aynen ثَلاَثُونَ سَنَةً cümlesinin gösterdiği gibi bin iki yüz iki tarihine on farkla tam tevafuk ederek tam ve nâkıs bütün müddet-i hilâfeti göstermesi ve yalnız "hilâfet" kelimesi bin yüz on bir edip tam hilâfetin müddetine tam tevafukla beraber o müddete işaret eder. ثَلاَثُونَ kelimesinin cifrî hesabı olan bin seksen yedi adedine, yirmi dört gibi cüz'i bir farkla muvafakat etmesi, elbette ve herhalde o Muhbir-i Gaybînin bir işaret-i gaybiyesidir ve bir nevi mu'cizat-ı gaybiyesinin bir lem'asıdır.
İşte bu kısacık hadisin câmiiyetine, sair cevâmiü'l-kelim olan hadisler kıyas edilsin. سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ 3