Lâtif bir tefe'ül
Şeyh Sâdi-i Şirâzî'nin Bostan'ından Sözler hakkında ben, Hafız Hâlid, Galib, Süleyman niyet edip açtık, tefe'ül bu çıktı:
نَكَرْ تَا كُلِسْتَان مَعْنَا شُكُفْت * بَرُو هِيچْ بُلْبُلْ چُنِينْ خُوشْ نَكُفْت
عَجَبْ كَرْ بِمِيدَرْ چُنِينْ بُلْبُلْ * كِه اَزْ اُسْتُخْوَا نَشْ نَشْ نَرُو يَدْ كُلِى
Meâli: Yani, "Gel, bak, güller bağı şeklinde hakikat gülleri açılmış. Böyle hakikat bahçesinde hiçbir bülbül, böyle şirin, hoş nağme etmemiştir. Nasıl oluyor ki, böyle bir bülbül öldükten sonra onun kemiklerinden güller açılmasın."
Bu meâl, maksadımıza o kadar yakındır ki tâbire lüzum yoktur. Yalnız gülistanımız, ebedî Kur'ân cennetindendir, ondan gelmiştir.
Mehmed, Tevfik, Galip, Süleyman, Hafız Hâlid, Said (r.a.)
ba
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Gavs, meşhur kasidesinde, sarahat derecesinde bizlerden, yani hizbü'l-Kur'ân'dan haber verdiği gibi, daha birkaç yerde, yine işârî bir tarzda haber veriyor. Ezcümle, o kasidenin arkasında Mecmuatü'l-Ahzab'ın 563'üncü sahifesinde, yine o mâlûm müridinden bahsediyor ve beytinde diyor ki:
فَمُرِيدِى اِذَا دَعَانِى بِشَرْقٍ * اَوْ بِغَرْبٍ اَوْ غَارٍ فِى بَحْرِ طَامِى اَغِثْهُ
"Garpta beni çağırdığı vakit onun imdadına yetişeceğim." Evet, doğrudur. Arabî tarihle bin üç yüz otuz dokuzda, müthiş bir buhran-ı ruhî ve dehşetli bir heyecan-ı kalbî ve dağdağalı bir teşevvüş-ü fikrî geçirdiğim sıralarda, pek şiddetli bir surette Hazret-i Gavs'tan istimdat eyledim. Bir-iki yerde bahsettiğim gibi, Fütuhü'l-Gayb kitabı ile ve dua ve himmetiyle imdadıma yetişti ve o buhranı geçirdim. İşte o müridi ise, biçare Saidü'l-Kürdî olduğunu meşhur
Lâtif bir tefe'ül
Şeyh Sâdi-i Şirâzî'nin Bostan'ından Sözler hakkında ben, Hafız Hâlid, Galib, Süleyman niyet edip açtık, tefe'ül bu çıktı:
نَكَرْ تَا كُلِسْتَان مَعْنَا شُكُفْت * بَرُو هِيچْ بُلْبُلْ چُنِينْ خُوشْ نَكُفْت
عَجَبْ كَرْ بِمِيدَرْ چُنِينْ بُلْبُلْ * كِه اَزْ اُسْتُخْوَا نَشْ نَشْ نَرُو يَدْ كُلِى
Meâli: Yani, "Gel, bak, güller bağı şeklinde hakikat gülleri açılmış. Böyle hakikat bahçesinde hiçbir bülbül, böyle şirin, hoş nağme etmemiştir. Nasıl oluyor ki, böyle bir bülbül öldükten sonra onun kemiklerinden güller açılmasın."
Bu meâl, maksadımıza o kadar yakındır ki tâbire lüzum yoktur. Yalnız gülistanımız, ebedî Kur'ân cennetindendir, ondan gelmiştir.
Mehmed, Tevfik, Galip, Süleyman, Hafız Hâlid, Said (r.a.)
ba
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Gavs, meşhur kasidesinde, sarahat derecesinde bizlerden, yani hizbü'l-Kur'ân'dan haber verdiği gibi, daha birkaç yerde, yine işârî bir tarzda haber veriyor. Ezcümle, o kasidenin arkasında Mecmuatü'l-Ahzab'ın 563'üncü sahifesinde, yine o mâlûm müridinden bahsediyor ve beytinde diyor ki:
فَمُرِيدِى اِذَا دَعَانِى بِشَرْقٍ * اَوْ بِغَرْبٍ اَوْ غَارٍ فِى بَحْرِ طَامِى اَغِثْهُ
"Garpta beni çağırdığı vakit onun imdadına yetişeceğim." Evet, doğrudur. Arabî tarihle bin üç yüz otuz dokuzda, müthiş bir buhran-ı ruhî ve dehşetli bir heyecan-ı kalbî ve dağdağalı bir teşevvüş-ü fikrî geçirdiğim sıralarda, pek şiddetli bir surette Hazret-i Gavs'tan istimdat eyledim. Bir-iki yerde bahsettiğim gibi, Fütuhü'l-Gayb kitabı ile ve dua ve himmetiyle imdadıma yetişti ve o buhranı geçirdim. İşte o müridi ise, biçare Saidü'l-Kürdî olduğunu meşhur