Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Küçük Hüsrev Feyzi'nin bir istihracıdır, 86. sayfadasınız.

âyeti karşımda kendini gösterip temessül eyledi. Mânen "Bana bak" dedi. Ben de baktım, birden tesbihat içinde gördüm ki, bin üç yüz elli birden, tâ bin üç yüz altmış bir tarihini gösterdi. Halimize baktım; perde altında elli birden, tâ altmış bire kadar Risale-i Nur medet beklediği İstanbul âfâkında, bir nevi taarruz bulunmuş ve altmış birde birden patlamasıdır.
Tahlil: ت dört yüz, خ altı yüz = bin م م ى ى yüz, ل ل ك ك yüz, üçüncü ى ن م yüz, ح ح ح ب د otuz, dördüncü ى on, beş ( ا ) bir ile beraber on, âhirdeki "tenvin" vakfen elifyekûnu bin üç yüz elli birHaşiye, مَي تًا aslı yâ-i müşeddede olduğundan, bin üç yüz altmış bir eder.
Said Nursî
ba
بِاسْمِهِ 1* وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ * 2
Bu âciz kardeşiniz, hem o itiraz eden eski dost zâta, hem ehl-i dikkate ve sizlere beyan ediyorum ki: Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyânın feyziyle, Yeni Said (r.a.), hakaik-i imaniyeye dair o derece mantıkça ve hakikatçe burhanlar zikrediyor ki, değil Müslüman uleması, belki en muannid Avrupa feylesoflarını da teslime mecbur ediyor ve etmektedir.
Amma, Risale-i Nur'un kıymet ve ehemmiyetine işarî ve remzî bir tarzda, Hazret-i Ali (r.a.) ve Gavs-ı Âzamın (k.s.) ihbârâtı nev'inden, Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyân dahi bu zamanda bir mu'cize-i mânevîsi olan Risale-i Nur'a nazar-ı dikkati celb etmesine mânâ-yı işârî tabakasından rumuz ve imaları, i'câzının

âyeti karşımda kendini gösterip temessül eyledi. Mânen "Bana bak" dedi. Ben de baktım, birden tesbihat içinde gördüm ki, bin üç yüz elli birden, tâ bin üç yüz altmış bir tarihini gösterdi. Halimize baktım; perde altında elli birden, tâ altmış bire kadar Risale-i Nur medet beklediği İstanbul âfâkında, bir nevi taarruz bulunmuş ve altmış birde birden patlamasıdır. Tahlil: ت dört yüz, خ altı yüz = bin م م ى ى yüz, ل ل ك ك yüz, üçüncü ى ن م yüz, ح ح ح ب د otuz, dördüncü ى on, beş ( ا ) bir ﻫ ile beraber on, âhirdeki "tenvin" vakfen elifyekûnu bin üç yüz elli birHaşiye, مَي تًا aslı yâ-i müşeddede olduğundan, bin üç yüz altmış bir eder. Said Nursî ba بِاسْمِهِ 1* وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ * 2 Bu âciz kardeşiniz, hem o itiraz eden eski dost zâta, hem ehl-i dikkate ve sizlere beyan ediyorum ki: Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyânın feyziyle, Yeni Said (r.a.), hakaik-i imaniyeye dair o derece mantıkça ve hakikatçe burhanlar zikrediyor ki, değil Müslüman uleması, belki en muannid Avrupa feylesoflarını da teslime mecbur ediyor ve etmektedir. Amma, Risale-i Nur'un kıymet ve ehemmiyetine işarî ve remzî bir tarzda, Hazret-i Ali (r.a.) ve Gavs-ı Âzamın (k.s.) ihbârâtı nev'inden, Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyân dahi bu zamanda bir mu'cize-i mânevîsi olan Risale-i Nur'a nazar-ı dikkati celb etmesine mânâ-yı işârî tabakasından rumuz ve imaları, i'câzının