Dördüncü Mukaddeme
Şöhret, insanın malı olmayanı da insana mal eder. Şöyle ki:
Beşerin seciyelerindendir: Garip veya kıymettar bir şeyi asîlzâde göstermek için, o kıymettar şeylerin cinsiyle müştehir olan zâta nispet ve isnad etmektir. Yani, sözleri revaç bulmak veya tekzip olunmamak veyahut başka ağraz için, zalimâne ve istibdadkârâne, bir milletin netaic-i efkârını veya mehasin-i etvarını bir şahısta görüp ondan bilirler. Halbuki, o adamın şanındandır, o hediye-i müstebidaneyi reddede... Zira güzel bir sıfat veya ulvî bir san'atla meşhur olan bir adam, hüsn-ü sûrînin mâverâsını görmek şanından olan nazar-ı san'atperverânesine haksız olarak ona isnad olunan emir arz edilip gösterilirse, "Senin dest-i hattındır" denilirse, o emir san'atın tenasüp ve muvazenesinden nâşi olan güzelliğini ihlâl ettiği için, reddedip iraz ve teberri edecektir. "Hâşâ ve kellâ" diyecektir. Bu seciyeye bina ile meşhur kaideye "Bir şey sâbit olsa, levazımıyla sâbit olur" istinaden insanlar o şahs-ı meşhurda tahayyülâtlarına bir nizam verdirmek için muztardırlar ki: Çok kuvvet ve azamet ve zekâ gibi levazım-ı hârikulâdeyi isnad etsinler, tâ o şahsın cümle mensubatına merciiyeti mümkün olabilsin. O halde, o adam bir ucûbe olarak zihinlerinde tecessüm eder. Eğer istersen hayâlât-ı acemâne içinde perverde olan Rüstem-i Zâl'in timsal-i mânevîsine bak, gör, ne ucubedir! Zira, şecaatle müştehir olduğundan ve hiç İranîler tazyikatından kurtulamayan istibdad sırrıyla ve şöhret kuvvetiyle İranîlerin mefahirini
Dördüncü Mukaddeme
Şöhret, insanın malı olmayanı da insana mal eder. Şöyle ki:
Beşerin seciyelerindendir: Garip veya kıymettar bir şeyi asîlzâde göstermek için, o kıymettar şeylerin cinsiyle müştehir olan zâta nispet ve isnad etmektir. Yani, sözleri revaç bulmak veya tekzip olunmamak veyahut başka ağraz için, zalimâne ve istibdadkârâne, bir milletin netaic-i efkârını veya mehasin-i etvarını bir şahısta görüp ondan bilirler. Halbuki, o adamın şanındandır, o hediye-i müstebidaneyi reddede... Zira güzel bir sıfat veya ulvî bir san'atla meşhur olan bir adam, hüsn-ü sûrînin mâverâsını görmek şanından olan nazar-ı san'atperverânesine haksız olarak ona isnad olunan emir arz edilip gösterilirse, "Senin dest-i hattındır" denilirse, o emir san'atın tenasüp ve muvazenesinden nâşi olan güzelliğini ihlâl ettiği için, reddedip iraz ve teberri edecektir. "Hâşâ ve kellâ" diyecektir. Bu seciyeye bina ile meşhur kaideye "Bir şey sâbit olsa, levazımıyla sâbit olur" istinaden insanlar o şahs-ı meşhurda tahayyülâtlarına bir nizam verdirmek için muztardırlar ki: Çok kuvvet ve azamet ve zekâ gibi levazım-ı hârikulâdeyi isnad etsinler, tâ o şahsın cümle mensubatına merciiyeti mümkün olabilsin. O halde, o adam bir ucûbe olarak zihinlerinde tecessüm eder. Eğer istersen hayâlât-ı acemâne içinde perverde olan Rüstem-i Zâl'in timsal-i mânevîsine bak, gör, ne ucubedir! Zira, şecaatle müştehir olduğundan ve hiç İranîler tazyikatından kurtulamayan istibdad sırrıyla ve şöhret kuvvetiyle İranîlerin mefahirini