Tarihçe-i Hayat, Son müdafaata sonradan ilhak edilmiş bir mukaddeme, 314. sayfadasınız.

Bin siyasetim olsa, hakaik-i imaniyeye feda ediyorum. Ben, nasıl hakaik-i imaniyeyi dünya siyasetine âlet edebilirim? Ben yüz yerde bu ithamı çürüttüğüm halde, yine mânâsız nakarat gibi tekrar edip ileri sürüyorlar. Demek, bil'iltizam ve herhalde beni mes'ul etmek arzusunda bulunuyorlar. Ben de, aleyhimizdeki mülhid zalimleri, siyaseti dinsizliğe âlet etmeleriyle itham ediyorum. Ve onların medar-ı ithamı olan bu müthiş mânâyı bildirmemek için bana isnat ettikleri, "Said, dini siyasete alet ediyor" cümlesiyle setre çalışıyorlar. Madem öyledir, herhalde beni mahkûm etmek istiyorlar. Ben de ehl-i dünyaya derim: Bu ihtiyarlıktaki bir-iki senelik ömür için lüzumsuz tezellüle tenezzül etmem.
Beşinci umde: Dört Noktadır.
Birinci nokta: Kararnamede, kelimeler üzerinde oynanılıyor. Bir kelimenin, kasdî olmadığı halde, bir mânâsında târiz çıkarıyorlar. Halbuki, Risale-i Nur'da hedef bütün bütün ayrı olduğundan, kelimatındaki kasta makrun olmayan târizler değil, belki tasrihler de bulunsa şayan-ı af ve müsamahadır. Bu noktayı izah eden bu misal, mikyastır. Meselâ:
Ben bir maksadımı hedef ederek yoluma koşup gidiyorum. İhtiyarsız, yolumda koşarken büyük bir adama çarpıp, o adam yere düşse, desem "Efendim, affet. Ben, maksadıma gidiyordum. Bilmeyerek çarpıldım"; elbette affeder ve gücenmez. Eğer kastî olarak bir parmağı o adama tâciz suretinde kulağına iliştirsem, hakaret telâkki edecek ve benden gücenecek…
Risale-i Nur'un hedefi iman ve âhiret olduğundan, harekât-ı ilmiye ve fikriyesinde ehl-i dünyanın siyasetine çarpsa ve şiddetli kelimat bulunsa, şayan-ı af ve müsamahadır. Maksadımız size ilişmek değildir. Hedefimize yürüyoruz…
Dünyada hiçbir misli görülmemiş bir haksızlığa maruz kaldım. Şöyle ki:
Son müdafaatım ve üç itiraznamem ile yirmi cihetle kat'î delillerle yüz altmış üçüncü maddenin bana temas etmediğini ve yirmi senede yazılan yüz yirmi risalemin içinde, kendilerince medar-ı tenkit yirmi kelimeden aşağı mahdut birkaç nokta bulunmasıyla, ayrı ayrı zamanda yazılmış kıymettar ve menfaatli ve uhrevî ve Avrupa feylesoflarının dinsiz ve mülhid şakirtlerine karşı—Dârü'l-Hikmeti'l-İslâmiyenin azalığı münasebetiyle—hakikî ve ilmî müdafaatım, çok

Bin siyasetim olsa, hakaik-i imaniyeye feda ediyorum. Ben, nasıl hakaik-i imaniyeyi dünya siyasetine âlet edebilirim? Ben yüz yerde bu ithamı çürüttüğüm halde, yine mânâsız nakarat gibi tekrar edip ileri sürüyorlar. Demek, bil'iltizam ve herhalde beni mes'ul etmek arzusunda bulunuyorlar. Ben de, aleyhimizdeki mülhid zalimleri, siyaseti dinsizliğe âlet etmeleriyle itham ediyorum. Ve onların medar-ı ithamı olan bu müthiş mânâyı bildirmemek için bana isnat ettikleri, "Said, dini siyasete alet ediyor" cümlesiyle setre çalışıyorlar. Madem öyledir, herhalde beni mahkûm etmek istiyorlar. Ben de ehl-i dünyaya derim: Bu ihtiyarlıktaki bir-iki senelik ömür için lüzumsuz tezellüle tenezzül etmem. Beşinci umde: Dört Noktadır. Birinci nokta: Kararnamede, kelimeler üzerinde oynanılıyor. Bir kelimenin, kasdî olmadığı halde, bir mânâsında târiz çıkarıyorlar. Halbuki, Risale-i Nur'da hedef bütün bütün ayrı olduğundan, kelimatındaki kasta makrun olmayan târizler değil, belki tasrihler de bulunsa şayan-ı af ve müsamahadır. Bu noktayı izah eden bu misal, mikyastır. Meselâ: Ben bir maksadımı hedef ederek yoluma koşup gidiyorum. İhtiyarsız, yolumda koşarken büyük bir adama çarpıp, o adam yere düşse, desem "Efendim, affet. Ben, maksadıma gidiyordum. Bilmeyerek çarpıldım"; elbette affeder ve gücenmez. Eğer kastî olarak bir parmağı o adama tâciz suretinde kulağına iliştirsem, hakaret telâkki edecek ve benden gücenecek… Risale-i Nur'un hedefi iman ve âhiret olduğundan, harekât-ı ilmiye ve fikriyesinde ehl-i dünyanın siyasetine çarpsa ve şiddetli kelimat bulunsa, şayan-ı af ve müsamahadır. Maksadımız size ilişmek değildir. Hedefimize yürüyoruz… Dünyada hiçbir misli görülmemiş bir haksızlığa maruz kaldım. Şöyle ki: Son müdafaatım ve üç itiraznamem ile yirmi cihetle kat'î delillerle yüz altmış üçüncü maddenin bana temas etmediğini ve yirmi senede yazılan yüz yirmi risalemin içinde, kendilerince medar-ı tenkit yirmi kelimeden aşağı mahdut birkaç nokta bulunmasıyla, ayrı ayrı zamanda yazılmış kıymettar ve menfaatli ve uhrevî ve Avrupa feylesoflarının dinsiz ve mülhid şakirtlerine karşı—Dârü'l-Hikmeti'l-İslâmiyenin azalığı münasebetiyle—hakikî ve ilmî müdafaatım, çok