dünyaya karışmadığım ve iman hizmetini bu dünyada en büyük maksat telâkki ettiğim halde, "Said dini siyasete âlet edip, âsâyişi ihlâle teşebbüse niyet ediyor" diye, beni yüz altmış üçüncü maddeye temas ettirmek, mahkûm etmek, bütün rû-yi zemindeki adliye ve mahkemelerin haysiyetine ilişecek ve nazar-ı dikkati celb edecek hiç görülmemiş bir hadise-i adliyedir kanaatindeyim.
İşte, cihangir hükümdarların ve kahraman kumandanların küçük mahkemelerde diz çöküp kemal-i inkıyad ile mutavaat göstermeleri, mahkemenin hiçbir cihetle zedelenmeyecek bir haysiyet ve şerefinin mevcudiyetini ispat eder. İşte, mahkemelerin bu yüksek ve mânevî haysiyetine dayanıp, hukukumu, hürriyetle müdafaa ediyorum. Bir makale içindeki zararlı görülen dört-beş kelime sansür edildikten sonra mütebakisinin neşrine izin verilirken, yüz yirmi kitabın, birbirinden ayrı ve ayrı ayrı zamanlarda telif edildiği halde, yalnız bir-iki risalede şimdiki nazarlara zararlı tevehhüm edilen on beş kelime yüzünden, yüz on beş mâsum ve menfaattar ve mühim bir kısmı Ankara Kütüphanesinde mevcut olup iftiharla kabul edilen kitapların ele geçenlerinin müsadere ile mahkûm edilmesi, rû-yi zemindeki adliyenin şerefine elbette ilişecek mahiyettedir. Elbette Mahkeme-i Temyiz bu haysiyet ve şerefi sıyanet eder.
En ziyade tenkit edilen ve umum kitaplarımı muahazeye sebebiyet veren beş-on mesele içinde en mühimi, gelecek bu iki meseledir:
فَلِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ اْلاُنْثَيَيْنِ 1 * فَِلاُمِّهِ السُّدُسُ 2 âyetleridir. İşte, benim ve kitaplarımın mahkûmiyeti beş-altı meseleden, en birinci bu iki meseledir. Ben hakikî, menfaatli medeniyete karşı değil, belki kusurlu ve zararlı "mimsiz" tâbir ettiğim medeniyete karşı otuz-kırk seneden beri i'câz-ı Kur'ân'ı esas tutup, o medeniyetin muhalif noktalarını aşağı düşürüp, medeniyetin aczi ile i'câz-ı Kur'ân'ı ispat etmek esası üzerine, matbu ve gayr-ı matbu, Arapça ve Türkçe
dünyaya karışmadığım ve iman hizmetini bu dünyada en büyük maksat telâkki ettiğim halde, "Said dini siyasete âlet edip, âsâyişi ihlâle teşebbüse niyet ediyor" diye, beni yüz altmış üçüncü maddeye temas ettirmek, mahkûm etmek, bütün rû-yi zemindeki adliye ve mahkemelerin haysiyetine ilişecek ve nazar-ı dikkati celb edecek hiç görülmemiş bir hadise-i adliyedir kanaatindeyim.
İşte, cihangir hükümdarların ve kahraman kumandanların küçük mahkemelerde diz çöküp kemal-i inkıyad ile mutavaat göstermeleri, mahkemenin hiçbir cihetle zedelenmeyecek bir haysiyet ve şerefinin mevcudiyetini ispat eder. İşte, mahkemelerin bu yüksek ve mânevî haysiyetine dayanıp, hukukumu, hürriyetle müdafaa ediyorum. Bir makale içindeki zararlı görülen dört-beş kelime sansür edildikten sonra mütebakisinin neşrine izin verilirken, yüz yirmi kitabın, birbirinden ayrı ve ayrı ayrı zamanlarda telif edildiği halde, yalnız bir-iki risalede şimdiki nazarlara zararlı tevehhüm edilen on beş kelime yüzünden, yüz on beş mâsum ve menfaattar ve mühim bir kısmı Ankara Kütüphanesinde mevcut olup iftiharla kabul edilen kitapların ele geçenlerinin müsadere ile mahkûm edilmesi, rû-yi zemindeki adliyenin şerefine elbette ilişecek mahiyettedir. Elbette Mahkeme-i Temyiz bu haysiyet ve şerefi sıyanet eder.
En ziyade tenkit edilen ve umum kitaplarımı muahazeye sebebiyet veren beş-on mesele içinde en mühimi, gelecek bu iki meseledir:
فَلِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ اْلاُنْثَيَيْنِ 1 * فَِلاُمِّهِ السُّدُسُ 2 âyetleridir. İşte, benim ve kitaplarımın mahkûmiyeti beş-altı meseleden, en birinci bu iki meseledir. Ben hakikî, menfaatli medeniyete karşı değil, belki kusurlu ve zararlı "mimsiz" tâbir ettiğim medeniyete karşı otuz-kırk seneden beri i'câz-ı Kur'ân'ı esas tutup, o medeniyetin muhalif noktalarını aşağı düşürüp, medeniyetin aczi ile i'câz-ı Kur'ân'ı ispat etmek esası üzerine, matbu ve gayr-ı matbu, Arapça ve Türkçe