ne oluyor ki, böyle bir zâtın bütün dâvâlarını, hem dâvâlarının esası olan Lâ ilâhe illâllah kelime-i kudsiyesini bütün meratibiyle kabul etmesin?
ALTINCI REŞHA
İşte bak, şu cezire-i vasiada, vahşi ve âdetlerine müteassıb, inatçı muhtelif akvamın, ne çabuk âdât ve ahlâk-ı seyyie-i vahşiyanelerini büsbütün def'aten kal' ve refetti. Ve onları, bütün ahlâk-ı hasene ile techiz edip, bütün âleme muallim ve medenî ümmetlere üstad eyledi. Bak, hem zâhirî bir tasallut ile değil; belki akıllarını, ruhlarını, kalblerini, nefislerini feth ve teshir ederek; hem kendisi mahbub-u kulûb, hem muallim-i ukûl, hem mürebbi-i nüfus, hem sultan-ı ervâh oldu.
YEDİNCİ REŞHA
Bilirsin ki, sigara gibi küçük bir âdeti, küçük bir kavimden, büyük bir hâkim, büyük bir himmetle ancak daimî kaldırabilir. Hâlbuki bak bu zât (a.s.m.) çok büyük âdetleri, hem inatçı, müteassıb büyük kavimlerden, küçük bir kuvvetle, küçük bir himmetle az bir zamanda ref' edip; yerlerine, öyle bir secaya-yı âliyeyi dem ve damarlarına karışmış olarak vaz' ve tesbit eyliyor. Bunlar gibi daha pek çok harika icraatı yapıyor. İşte şu asr-ı saadeti görmeyenlere, Ceziretü'l-Arabı gözlerine sokuyoruz. Yüz filozofu alsınlar oraya getirsinler, yüz sene çalışsınlar, O zâtın (a.s.m.) o zamana nisbeten bir senede yaptığı icraat-ı âliyenin yüzde birisini acaba yapabilirler mi?
SEKİZİNCİ REŞHA
Hem bilirsin ki; küçük bir adam, küçük bir haysiyetle, küçük bir cemaatte, küçük bir meselede, münazaralı bir dâvâda, hicapsız, pervâsız, küçük fakat hacâlet-âver bir yalanı, düşmanları yanında hilesini hissettirmeyecek derecede teessür ve telâş göstermeden söyleyemez.
Şimdi bak bu zâta (a.s.m.); pek büyük bir vazifede, pek büyük bir vazifedar olarak, pek büyük bir haysiyetle, pek büyük bir emniyete muhtaç olduğu bir
ne oluyor ki, böyle bir zâtın bütün dâvâlarını, hem dâvâlarının esası olan Lâ ilâhe illâllah kelime-i kudsiyesini bütün meratibiyle kabul etmesin?
ALTINCI REŞHA
İşte bak, şu cezire-i vasiada, vahşi ve âdetlerine müteassıb, inatçı muhtelif akvamın, ne çabuk âdât ve ahlâk-ı seyyie-i vahşiyanelerini büsbütün def'aten kal' ve refetti. Ve onları, bütün ahlâk-ı hasene ile techiz edip, bütün âleme muallim ve medenî ümmetlere üstad eyledi. Bak, hem zâhirî bir tasallut ile değil; belki akıllarını, ruhlarını, kalblerini, nefislerini feth ve teshir ederek; hem kendisi mahbub-u kulûb, hem muallim-i ukûl, hem mürebbi-i nüfus, hem sultan-ı ervâh oldu.
YEDİNCİ REŞHA
Bilirsin ki, sigara gibi küçük bir âdeti, küçük bir kavimden, büyük bir hâkim, büyük bir himmetle ancak daimî kaldırabilir. Hâlbuki bak bu zât (a.s.m.) çok büyük âdetleri, hem inatçı, müteassıb büyük kavimlerden, küçük bir kuvvetle, küçük bir himmetle az bir zamanda ref' edip; yerlerine, öyle bir secaya-yı âliyeyi dem ve damarlarına karışmış olarak vaz' ve tesbit eyliyor. Bunlar gibi daha pek çok harika icraatı yapıyor. İşte şu asr-ı saadeti görmeyenlere, Ceziretü'l-Arabı gözlerine sokuyoruz. Yüz filozofu alsınlar oraya getirsinler, yüz sene çalışsınlar, O zâtın (a.s.m.) o zamana nisbeten bir senede yaptığı icraat-ı âliyenin yüzde birisini acaba yapabilirler mi?
SEKİZİNCİ REŞHA
Hem bilirsin ki; küçük bir adam, küçük bir haysiyetle, küçük bir cemaatte, küçük bir meselede, münazaralı bir dâvâda, hicapsız, pervâsız, küçük fakat hacâlet-âver bir yalanı, düşmanları yanında hilesini hissettirmeyecek derecede teessür ve telâş göstermeden söyleyemez.
Şimdi bak bu zâta (a.s.m.); pek büyük bir vazifede, pek büyük bir vazifedar olarak, pek büyük bir haysiyetle, pek büyük bir emniyete muhtaç olduğu bir