âzam-ı zarar ihtimali vardır. Hem öyle bir yolu terk eder ki, yüzde doksan dokuz âzamü'n-nef' ihtimali o yolda vardır. Acaba, niçin bunu terk, onu tercih ederler? Sırf tembellik için, yalnız sûreten cüz'î bir hiffet-i zâhirî için. Hâlbuki, külliyetli bir sıkleti çekerler.
İşte, misâli anladın. Hakikati şudur ki:
Misafir, sensin. İstanbul, âlem-i âhiret ve berzahtır. Sağ yol tarik-i Kur'ân'dır ki, imandan sonra, salâta, yani namaza emreder. Sol yol, tarik-i ehl-i fısk ve tuğyandır. Ehl-i şuhud dediğimiz ehl-i hibre, enbiya ve evliyadır. Çünkü, hakikî velî, zevk-i şuhudî sahibidir. Âmînin itikad ettiği gaybî şeyleri bazan velî, aynı şeyi gözüyle veyahut kalble görüyor. Silâh ve zâd ise, iman-ı billâhtan neş'et eden tevekkül ve itimattır ki, bütün mehalik ve hâcâta karşı bir nokta-i istinad ve bir nokta-i istimdattır.
Evet, bir Kadîr-i Hafîz-i Alîme ve bir Ganiyy-i Kerîm-i Rahîme tevekkül etmekte öyle bir nokta-i istinad ve bir nokta-i istimdat bulunuyor ki, o noktalar, kelime-i tevhidin zımnında münderiç, o da namazda mündemiç, o da ubudiyetin içinde, o da teklifin zımnındadır.
Demek, ubudiyeti iltizam eden derecesine göre tenezzül ve tezellülden kurtulur. Herşeye tezellül, herşeye dilenci olmaktan necat bulur. Çünkü, Lâ ilâhe illallâh kelime-i kudsiyesi ifade eder ki, nef' ve zarar verici ancak Allah'tır. Ve hem zarar ve nef' de Onun izniyledir.
ba
âzam-ı zarar ihtimali vardır. Hem öyle bir yolu terk eder ki, yüzde doksan dokuz âzamü'n-nef' ihtimali o yolda vardır. Acaba, niçin bunu terk, onu tercih ederler? Sırf tembellik için, yalnız sûreten cüz'î bir hiffet-i zâhirî için. Hâlbuki, külliyetli bir sıkleti çekerler.
İşte, misâli anladın. Hakikati şudur ki:
Misafir, sensin. İstanbul, âlem-i âhiret ve berzahtır. Sağ yol tarik-i Kur'ân'dır ki, imandan sonra, salâta, yani namaza emreder. Sol yol, tarik-i ehl-i fısk ve tuğyandır. Ehl-i şuhud dediğimiz ehl-i hibre, enbiya ve evliyadır. Çünkü, hakikî velî, zevk-i şuhudî sahibidir. Âmînin itikad ettiği gaybî şeyleri bazan velî, aynı şeyi gözüyle veyahut kalble görüyor. Silâh ve zâd ise, iman-ı billâhtan neş'et eden tevekkül ve itimattır ki, bütün mehalik ve hâcâta karşı bir nokta-i istinad ve bir nokta-i istimdattır.
Evet, bir Kadîr-i Hafîz-i Alîme ve bir Ganiyy-i Kerîm-i Rahîme tevekkül etmekte öyle bir nokta-i istinad ve bir nokta-i istimdat bulunuyor ki, o noktalar, kelime-i tevhidin zımnında münderiç, o da namazda mündemiç, o da ubudiyetin içinde, o da teklifin zımnındadır.
Demek, ubudiyeti iltizam eden derecesine göre tenezzül ve tezellülden kurtulur. Herşeye tezellül, herşeye dilenci olmaktan necat bulur. Çünkü, Lâ ilâhe illallâh kelime-i kudsiyesi ifade eder ki, nef' ve zarar verici ancak Allah'tır. Ve hem zarar ve nef' de Onun izniyledir.
ba