Üçüncü Şuâ
Zaman-ı Mâziye Müracaat
Yani, sahife-i ûlâ zaman-ı mâzidir. İşte şu sahifede dört nükteyi nazar-ı dikkate almak lâzımdır.
Birincisi: Bir fende veyahut kasasda, bir adam esaslarını ve ruh ve ukdelerini ahzederek müddeasını ona bina ederse, o fende hazakat ve maharetini gösterir.
İkincisi: Ey birader! Eğer tabiat-ı beşere arif isen bak; küçük bir haysiyetle, küçük bir dâvâda, küçük bir kavimde, küçük bir hilâfın suhulet ve serbestiyetle irtikab olunmadığına nazar edersen; gayet büyük bir haysiyetle, nihayet cesim bir dâvâda, hasra gelmeyen bir kavimde, hadsiz bir inada karşı, her cihetten ümmîliğiyle beraber, hiçbir cihetiyle akıl müstakil olmayan meselelerde; tam serbestiyetle, bilâperva ve kemâl-i vüsûk ile alâ ruûsi'l-eşhad zikr ve naklinden güneş gibi sıdk tulû edeceğini göreceksin.
Üçüncüsü: Bedevilere nisbeten çok ulûm-u nazariye vardır; medenilere nisbeten lisân-ı âdât ve ef'âlin telkinâtıyla ulûm-u mütearife hükmüne geçmişlerdir.
Bu nükteye binaen; bedevilerin hâllerini muhakeme için kendini o bâdiyede farzetmen gerektir.
Dördüncüsü: Bir ümmî, ulema meyanında mütedavil bir fende beyan-ı fikir ederse, ittifak noktalarda muvafık olarak ve muhtelefun fîhâ olan noktalarda
Üçüncü Şuâ
Zaman-ı Mâziye Müracaat
Yani, sahife-i ûlâ zaman-ı mâzidir. İşte şu sahifede dört nükteyi nazar-ı dikkate almak lâzımdır.
Birincisi: Bir fende veyahut kasasda, bir adam esaslarını ve ruh ve ukdelerini ahzederek müddeasını ona bina ederse, o fende hazakat ve maharetini gösterir.
İkincisi: Ey birader! Eğer tabiat-ı beşere arif isen bak; küçük bir haysiyetle, küçük bir dâvâda, küçük bir kavimde, küçük bir hilâfın suhulet ve serbestiyetle irtikab olunmadığına nazar edersen; gayet büyük bir haysiyetle, nihayet cesim bir dâvâda, hasra gelmeyen bir kavimde, hadsiz bir inada karşı, her cihetten ümmîliğiyle beraber, hiçbir cihetiyle akıl müstakil olmayan meselelerde; tam serbestiyetle, bilâperva ve kemâl-i vüsûk ile alâ ruûsi'l-eşhad zikr ve naklinden güneş gibi sıdk tulû edeceğini göreceksin.
Üçüncüsü: Bedevilere nisbeten çok ulûm-u nazariye vardır; medenilere nisbeten lisân-ı âdât ve ef'âlin telkinâtıyla ulûm-u mütearife hükmüne geçmişlerdir.
Bu nükteye binaen; bedevilerin hâllerini muhakeme için kendini o bâdiyede farzetmen gerektir.
Dördüncüsü: Bir ümmî, ulema meyanında mütedavil bir fende beyan-ı fikir ederse, ittifak noktalarda muvafık olarak ve muhtelefun fîhâ olan noktalarda