mâhiyeti herşeye mübâyin olduğuna ve bütün eşya onun kudretine nisbeten mütesâvi olduğuna sarahaten delâlet eder.
Evet bu cûd-u icad Sâniin vücubundandır. Nevide celâlîdir, fertte cemâlîdir.
İ'lem eyyühe'l-aziz! İnsanın yaptığı san'atların suhulet ve suubet dereceleri, onun ilim ve cehliyle ölçülür. Ne kadar san'atlarda, bilhassa ince ve lâtif cihazatta ilmî mahareti çok olursa, o nisbette kolay olur. Cehli nisbetinde de zahmet olur. Binaenaleyh, eşyanın hilkatinde sür'at-i mutlaka ile vüs'at-i mutlaka içinde görünen suhulet-i mutlaka, Sâniin ilmine nihayet olmadığına hads-i kat'î ile delâlet eder.
وَمَۤا اَمْرُنَۤا اِلاَّ وَاحِدَةٌ كَلَمْحٍ بِالْبَصَرِ * 1
İ'lem eyyühe'l-aziz! İnsanın fıtraten mâlik olduğu câmiiyetin acâibindendir ki: Sâni-i Hakîm şu küçük cisimde gayr-ı mahdut envâ-ı rahmeti tartmak için gayr-ı mâdut mizanlar vaz etmiştir. Ve Esmâ-i Hüsnânın gayr-ı mütenâhi mahfî definelerini fehmetmek için, gayr-ı mahsur cihâzat ve âlât yaratmıştır. Meselâ, mesmûat, mubsırat, me'kûlât âlemlerini ihata eden insandaki duygular, Sâniin sıfât-ı mutlakasını ve geniş şuûnatını fehmetmek içindir.
Ve keza, hardaleden daha küçük kuvve-i hâfızasında öyle bir lâtife-i müdrike bırakılmıştır ki, o hardalenin tazammun ettiği geniş âlemde o lâtife daimî seyir ve cevelân etmekte ise de, sahiline vâsıl olamaz. Maahaza, bazan bu büyük
mâhiyeti herşeye mübâyin olduğuna ve bütün eşya onun kudretine nisbeten mütesâvi olduğuna sarahaten delâlet eder.
Evet bu cûd-u icad Sâniin vücubundandır. Nevide celâlîdir, fertte cemâlîdir.
İ'lem eyyühe'l-aziz! İnsanın yaptığı san'atların suhulet ve suubet dereceleri, onun ilim ve cehliyle ölçülür. Ne kadar san'atlarda, bilhassa ince ve lâtif cihazatta ilmî mahareti çok olursa, o nisbette kolay olur. Cehli nisbetinde de zahmet olur. Binaenaleyh, eşyanın hilkatinde sür'at-i mutlaka ile vüs'at-i mutlaka içinde görünen suhulet-i mutlaka, Sâniin ilmine nihayet olmadığına hads-i kat'î ile delâlet eder.
وَمَۤا اَمْرُنَۤا اِلاَّ وَاحِدَةٌ كَلَمْحٍ بِالْبَصَرِ * 1
İ'lem eyyühe'l-aziz! İnsanın fıtraten mâlik olduğu câmiiyetin acâibindendir ki: Sâni-i Hakîm şu küçük cisimde gayr-ı mahdut envâ-ı rahmeti tartmak için gayr-ı mâdut mizanlar vaz etmiştir. Ve Esmâ-i Hüsnânın gayr-ı mütenâhi mahfî definelerini fehmetmek için, gayr-ı mahsur cihâzat ve âlât yaratmıştır. Meselâ, mesmûat, mubsırat, me'kûlât âlemlerini ihata eden insandaki duygular, Sâniin sıfât-ı mutlakasını ve geniş şuûnatını fehmetmek içindir.
Ve keza, hardaleden daha küçük kuvve-i hâfızasında öyle bir lâtife-i müdrike bırakılmıştır ki, o hardalenin tazammun ettiği geniş âlemde o lâtife daimî seyir ve cevelân etmekte ise de, sahiline vâsıl olamaz. Maahaza, bazan bu büyük