meyveleri kuru ve câmid bir ağaçtan ihraç ve icad etmekle o kuru ağacı acip bir vaziyete ve hayattar, antika bir şekle koyan kudret-i ezeliyeye haşr-i umumî ağır gelir mi? Hâşâ! Bu lâtif, nâzik masnûatı o kuru ağaçlardan ihraç eden kudrete hiçbir şey ağır gelmez. Bu bedihî bir meseledir. Fakat gözleri kör olanlar göremiyorlar.
İ'lem eyyühe'l-aziz! Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyânın herbir sûresi, bütün Kur'ân'ın münderecatını icmâlen ihtiva ettiği gibi, sair sûrelerde zikredilen makasıd ve mühim kıssaları da tazammun etmiştir. Bundaki hikmet, Kur'ân'ı tamamen okumaya vakti müsait olmayan veya ancak bir kısmını veya bir sûresini okuyabilen insanlar, Kur'ân'ın hepsini okumaktan hâsıl olan sevaptan mahrum kalmamasıdır.
Evet, mükellefîn arasında bulunan ümmîler ancak bir sûreyi okuyabilirler. İ'câz-ı Kur'ân onları da tam sevap kazanmaktan mahrum etmemek için, bu nükte-i i'câziyeyi takip ederek, bir sûreyi tam Kur'ân hükmünde kılmıştır.
İ'lem eyyühe'l-aziz! Maddiyattan olmayan, bilhassa mahiyetleri mütebayin olan bir çoklukta tasarruf eden bir zâtın, o çokluğun herbirisiyle bizzat mübaşeret ve muâlecesi lâzım değildir.
Evet asker neferatı arasında bir kumandanın tasarrufatı, tanzimatı, ancak emir ve iradesiyle husule gelir. Eğer o kumandanlık vazifeleri ve işleri neferata havale edilirse, herbir neferin bizzat mübaşeret ve hizmetiyle veya herbir neferin bir kumandan kesilmesiyle vücut bulacaktır.
Binaenaleyh, Cenâb-ı Hakkın mahlûkatındaki tasarrufu, yalnız bir emir ve iradeyle olur. Bizzat mübaşereti yoktur—şemsin kâinatı tenvir ettiği gibi.
meyveleri kuru ve câmid bir ağaçtan ihraç ve icad etmekle o kuru ağacı acip bir vaziyete ve hayattar, antika bir şekle koyan kudret-i ezeliyeye haşr-i umumî ağır gelir mi? Hâşâ! Bu lâtif, nâzik masnûatı o kuru ağaçlardan ihraç eden kudrete hiçbir şey ağır gelmez. Bu bedihî bir meseledir. Fakat gözleri kör olanlar göremiyorlar.
İ'lem eyyühe'l-aziz! Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyânın herbir sûresi, bütün Kur'ân'ın münderecatını icmâlen ihtiva ettiği gibi, sair sûrelerde zikredilen makasıd ve mühim kıssaları da tazammun etmiştir. Bundaki hikmet, Kur'ân'ı tamamen okumaya vakti müsait olmayan veya ancak bir kısmını veya bir sûresini okuyabilen insanlar, Kur'ân'ın hepsini okumaktan hâsıl olan sevaptan mahrum kalmamasıdır.
Evet, mükellefîn arasında bulunan ümmîler ancak bir sûreyi okuyabilirler. İ'câz-ı Kur'ân onları da tam sevap kazanmaktan mahrum etmemek için, bu nükte-i i'câziyeyi takip ederek, bir sûreyi tam Kur'ân hükmünde kılmıştır.
İ'lem eyyühe'l-aziz! Maddiyattan olmayan, bilhassa mahiyetleri mütebayin olan bir çoklukta tasarruf eden bir zâtın, o çokluğun herbirisiyle bizzat mübaşeret ve muâlecesi lâzım değildir.
Evet asker neferatı arasında bir kumandanın tasarrufatı, tanzimatı, ancak emir ve iradesiyle husule gelir. Eğer o kumandanlık vazifeleri ve işleri neferata havale edilirse, herbir neferin bizzat mübaşeret ve hizmetiyle veya herbir neferin bir kumandan kesilmesiyle vücut bulacaktır.
Binaenaleyh, Cenâb-ı Hakkın mahlûkatındaki tasarrufu, yalnız bir emir ve iradeyle olur. Bizzat mübaşereti yoktur—şemsin kâinatı tenvir ettiği gibi.