Mesnevi-i Nuriye

Mesnevi-i Nuriye, Fihrist, 347. sayfadasınız.

İ'TİZAR
Fihristi hitâma eren Mesnevî-i Nuriye, hayatın hayatı ve gayesi ve en yüksek hakikat olan imanı, taklitten tahkike, tahkikten ilmelyakîn mertebesine, ilmelyakîn mertebesinden aynelyakîn derecesine ve daha sonra hakkalyakîne ulaştıran muazzam ve muhteşem ve pek çok risaleleri tazammun eden muhît ve harika bir eserdir.
Bu eserin hakiki kıymetini tebarüz ettirecek en hakiki fihristi yine onun aziz ve muhterem müellifi Üstadımız yapabilirdi. Bizim çok kısa anlayışımız ve zayıf idrâkimiz ve kàsır fehmimiz ve Arapçaya olan vukufsuzluğumuz, ulema-i mütebahhirinin katresine bahr dedikleri bu emsalsiz eserin fihristini kàrilere pek noksan olarak takdim etmemizin âmilleri olmuştur.
Muhterem kàri! Bu fihriste bakıp da tılsım-ı kâinatın keşşâfı, hakaik-ı eşyanın miftâhı, hikmet-i hilkatin dellâlı olan bu manevî hazine hükmündeki mecmuayı da o mizan ile tartma. Çünkü, bizdeki acz ve noksanlık o mecmuanın kıymetiyle mebsuten değil, makûsen mütenasiptir. Güneşin bir zerre cam parçasındaki timsaline bakıp da "Güneş de bu kadardır" deme. Çünkü, o zerre, kabiliyeti kadar o güneşten feyiz alır. Sen ise aynanın büyüklüğü nisbetinde o manevî şemsten feyiz alacaksın.
Hem bu mecmuada bulunan yüzlerce "İ'lem"lerden yalnız pek az bir kısmının pek cüz'i bir mânâsı yalnız işaret için zikredilmiş. Yoksa herbir risale, hattâ herbir "İ'lem" için bu Mesnevî fihristenin mecmuu kadar bir fihrist yapmak lâzım gelirdi. Buna da ne bizim iktidar-ı ilmimiz ve ne de makam ve ne de zaman müsait değildir.
سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ * 1
رَبَّنَا لاَ تُؤَاخِذْنَۤا اِنْ نَسِينَۤا اَوْ اَخْطَاْنَا *
2
رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّا بِاَحْسَنِ قَبُولٍ هٰذِهِ الْفِهْرِسْتَةَ النَّاقِصَةَ بِحُرْمَةِ سَيِّدِ الْمُرْسَلِينَ وَاٰلِهِ وَصَحْبِهِ اَجْمَعِينَ اٰمِينَ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ *
3
Mustafa Gül ve Tahiri Mutlu

İ'TİZAR Fihristi hitâma eren Mesnevî-i Nuriye, hayatın hayatı ve gayesi ve en yüksek hakikat olan imanı, taklitten tahkike, tahkikten ilmelyakîn mertebesine, ilmelyakîn mertebesinden aynelyakîn derecesine ve daha sonra hakkalyakîne ulaştıran muazzam ve muhteşem ve pek çok risaleleri tazammun eden muhît ve harika bir eserdir. Bu eserin hakiki kıymetini tebarüz ettirecek en hakiki fihristi yine onun aziz ve muhterem müellifi Üstadımız yapabilirdi. Bizim çok kısa anlayışımız ve zayıf idrâkimiz ve kàsır fehmimiz ve Arapçaya olan vukufsuzluğumuz, ulema-i mütebahhirinin katresine bahr dedikleri bu emsalsiz eserin fihristini kàrilere pek noksan olarak takdim etmemizin âmilleri olmuştur. Muhterem kàri! Bu fihriste bakıp da tılsım-ı kâinatın keşşâfı, hakaik-ı eşyanın miftâhı, hikmet-i hilkatin dellâlı olan bu manevî hazine hükmündeki mecmuayı da o mizan ile tartma. Çünkü, bizdeki acz ve noksanlık o mecmuanın kıymetiyle mebsuten değil, makûsen mütenasiptir. Güneşin bir zerre cam parçasındaki timsaline bakıp da "Güneş de bu kadardır" deme. Çünkü, o zerre, kabiliyeti kadar o güneşten feyiz alır. Sen ise aynanın büyüklüğü nisbetinde o manevî şemsten feyiz alacaksın. Hem bu mecmuada bulunan yüzlerce "İ'lem"lerden yalnız pek az bir kısmının pek cüz'i bir mânâsı yalnız işaret için zikredilmiş. Yoksa herbir risale, hattâ herbir "İ'lem" için bu Mesnevî fihristenin mecmuu kadar bir fihrist yapmak lâzım gelirdi. Buna da ne bizim iktidar-ı ilmimiz ve ne de makam ve ne de zaman müsait değildir. سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ * 1 رَبَّنَا لاَ تُؤَاخِذْنَۤا اِنْ نَسِينَۤا اَوْ اَخْطَاْنَا * 2 رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّا بِاَحْسَنِ قَبُولٍ هٰذِهِ الْفِهْرِسْتَةَ النَّاقِصَةَ بِحُرْمَةِ سَيِّدِ الْمُرْسَلِينَ وَاٰلِهِ وَصَحْبِهِ اَجْمَعِينَ اٰمِينَ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ * 3 Mustafa Gül ve Tahiri Mutlu