kıymettar eser-i girânbahâ ise hakaik-i Kur'âniyenin hülâsası ve zübdesi ve tâbiri câiz ise, tam bir pişdârıdır ve miftâhu'n-nusret ve mirkatü'l-fütûhtur.
Üstad-ı Azizim,
Mukaddemen, bu kıymettar eserleri avn-i İlâhîyle vücuda getirdikçe, bu kusurlu talebenizi de bir muhatap addederek her bir eseri irsal ve tenvir buyurmakta idiniz. Fakat o zamanlar, gayr-ı ihtiyarî nurla, zulümat karşısında bulunmaklığım hasebiyle, nurlarla aramdaki perde açılmamıştı. Şimdi o semm-i katil tâbirine lâyık muhalif, zıt, menfî cereyanların zevaliyle, envâr-ı bînihaye-i Kur'âniyenin, elhamdü lillâh, kapıları açıldı. Sâlifü'l-arz zulümâtın zebûnu bulunduğum sıralarda münteşir âsârı tekrar okuyup yazıyorum.
Risalelerin derece-i kıymetlerini ve bahşettiği feyzi ve fevzi arz etmek, lisan ve kalemin fersah fersah iktidarının fevkindedir. Bu mübarek ve kudsî tereşşuhat-ı Kur'âniye ve lemeât-ı Furkaniyeyi, hakikî bir dellâl-ı Kur'ân olmalı ki, hakkıyla takdir ve sena edebilsin. Zira bu hayat-ı hakikiye ve sermediye hazinelerindeki müstâmel kelimat ve tâbiratın kâffesi sairlerine minkülli'l-vücûh fâik ve bâkir beyanatı hâvi, kemâl-i selâset ve cezâlet ve şâyân-ı gıbta ve hayret, dirayeti müştemil ve cami ve cümel ve fıkarât ism-i Bedî' ve Hakîmin bir cilve-i hâssa ve mümtazesidir, dersem binden bir hakkını bile vermiş olamam.
kıymettar eser-i girânbahâ ise hakaik-i Kur'âniyenin hülâsası ve zübdesi ve tâbiri câiz ise, tam bir pişdârıdır ve miftâhu'n-nusret ve mirkatü'l-fütûhtur.
Üstad-ı Azizim,
Mukaddemen, bu kıymettar eserleri avn-i İlâhîyle vücuda getirdikçe, bu kusurlu talebenizi de bir muhatap addederek her bir eseri irsal ve tenvir buyurmakta idiniz. Fakat o zamanlar, gayr-ı ihtiyarî nurla, zulümat karşısında bulunmaklığım hasebiyle, nurlarla aramdaki perde açılmamıştı. Şimdi o semm-i katil tâbirine lâyık muhalif, zıt, menfî cereyanların zevaliyle, envâr-ı bînihaye-i Kur'âniyenin, elhamdü lillâh, kapıları açıldı. Sâlifü'l-arz zulümâtın zebûnu bulunduğum sıralarda münteşir âsârı tekrar okuyup yazıyorum.
Risalelerin derece-i kıymetlerini ve bahşettiği feyzi ve fevzi arz etmek, lisan ve kalemin fersah fersah iktidarının fevkindedir. Bu mübarek ve kudsî tereşşuhat-ı Kur'âniye ve lemeât-ı Furkaniyeyi, hakikî bir dellâl-ı Kur'ân olmalı ki, hakkıyla takdir ve sena edebilsin. Zira bu hayat-ı hakikiye ve sermediye hazinelerindeki müstâmel kelimat ve tâbiratın kâffesi sairlerine minkülli'l-vücûh fâik ve bâkir beyanatı hâvi, kemâl-i selâset ve cezâlet ve şâyân-ı gıbta ve hayret, dirayeti müştemil ve cami ve cümel ve fıkarât ism-i Bedî' ve Hakîmin bir cilve-i hâssa ve mümtazesidir, dersem binden bir hakkını bile vermiş olamam.