- 201 -
Hafız Ali'nin fıkrasıdır.
Üstad-ı Âlîşânım Efendim Hazretleri,
On bir nükteyi hâvi Mirkatü's-Sünne'yi istinsaha muvaffak oldum. Bu ziyadar lem'a şu zamanda şirkle imanın ve kötüyle iyinin temyiz ve tefriki için öyle bir gevher (cevher) mihenk ki, memdûhu gibi gözler hakikatini görmekte ve akıl hakikatine ermekte hayran ve âcizdirler. Zaten şu zamanın pek şiddetli zulümatını yırtacak, zıddının pek fevkinde bir nûr-u lâyezâlî, Cenâb-ı Hakkın rahmetinden ümit edilirdi. اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبِّى 1 O nur, bilfiil risale-i Nur'da nebeân ettiği, her aklı başında olanlarca görülüyor. Değil böyle en büyük bir hakikati izah ve tefsir eden bir risale, hattâ bir ferdi ikaz için yazılan bir mektubun bile, her meşrebe bakar bir gözü, herkese yarar bir sözü bulunuyor.
Ey aziz Üstad, bizler nasıl şükretmeyelim, nasıl minnettar olmayalım ki, Cenâb-ı Hak, şiddetli muhtaç olduğumuz dünyanın o koca güneşi gibi, Kur'ân güneşinin hakikî bir müfessirine bizleri kavuşturdu. Nasıl salât ü selâm olmasın ki, ol hazret-i sipeh-sâlâr-ı enbiyâ olan Şâh-ı Levlâke ki, bizlerin görmez gözlerimizi nuruyla şûledâr edip, tarîk-i müstakime sevk eyledi. Nasıl duagû olmayalım, ol Hazret-i Dellâl-ı Kur'ân'a ki, isyanımıza bakıp, bizleri halka-i irşadından hariç ve hal-i aslîmizde bırakmadı ve inşaallah iki cihanda da bırakmayacaktır.
Sevgili Üstad, her iki parçayı istinsah ederken kalbime geldi ki, asıllarını taklit etmeyeyim. Zira, üzerlerinde zahir olan ezhâr-ı tevafuku, cilve-i bedâyi başka
- 201 -
Hafız Ali'nin fıkrasıdır.
Üstad-ı Âlîşânım Efendim Hazretleri,
On bir nükteyi hâvi Mirkatü's-Sünne'yi istinsaha muvaffak oldum. Bu ziyadar lem'a şu zamanda şirkle imanın ve kötüyle iyinin temyiz ve tefriki için öyle bir gevher (cevher) mihenk ki, memdûhu gibi gözler hakikatini görmekte ve akıl hakikatine ermekte hayran ve âcizdirler. Zaten şu zamanın pek şiddetli zulümatını yırtacak, zıddının pek fevkinde bir nûr-u lâyezâlî, Cenâb-ı Hakkın rahmetinden ümit edilirdi. اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبِّى 1 O nur, bilfiil risale-i Nur'da nebeân ettiği, her aklı başında olanlarca görülüyor. Değil böyle en büyük bir hakikati izah ve tefsir eden bir risale, hattâ bir ferdi ikaz için yazılan bir mektubun bile, her meşrebe bakar bir gözü, herkese yarar bir sözü bulunuyor.
Ey aziz Üstad, bizler nasıl şükretmeyelim, nasıl minnettar olmayalım ki, Cenâb-ı Hak, şiddetli muhtaç olduğumuz dünyanın o koca güneşi gibi, Kur'ân güneşinin hakikî bir müfessirine bizleri kavuşturdu. Nasıl salât ü selâm olmasın ki, ol hazret-i sipeh-sâlâr-ı enbiyâ olan Şâh-ı Levlâke ki, bizlerin görmez gözlerimizi nuruyla şûledâr edip, tarîk-i müstakime sevk eyledi. Nasıl duagû olmayalım, ol Hazret-i Dellâl-ı Kur'ân'a ki, isyanımıza bakıp, bizleri halka-i irşadından hariç ve hal-i aslîmizde bırakmadı ve inşaallah iki cihanda da bırakmayacaktır.
Sevgili Üstad, her iki parçayı istinsah ederken kalbime geldi ki, asıllarını taklit etmeyeyim. Zira, üzerlerinde zahir olan ezhâr-ı tevafuku, cilve-i bedâyi başka