4. Elâziz'de maddeten hayli uzakta bulunmaklığıma rağmen, Risale-i Nur feyzi menbaından nebeân eden lemaâtın, izn-i Hakla arızasız gelebilmeleri;
5. Eski hocalarımın âsâr-ı Nuru bu âcizden dinlemeleri, vasıtamla okumaları;
6. Elhamdü lillâh, buraya gelen nurlu eserlerin, hususiyet ve mahremiyet kayıtlarına bir derece dikkat ederek intişarına çalıştığım halde, yüz bin kere şükür ve minnet ol Hâlık-ı Azîme, bir mâni ve şer zuhur etmemesi, ilh...
Açık, zahir, bâhir ve kat'î bir himaye ve siyanet-i mâneviye neticesi ve Risale-i Nur şakirtleri arasındaki hakikî ihlâs ve tesanüdün parlak bir tecellîsidir.
Sun'î bir tevazu için değil, hakikati ifade için derim ki, bundan evvel Sabri Efendi kardeşimize yazdığım küçük mektubumda da zikrettiğim veçh ile, Risale-i Nur şakirtleri vücud-u mânevîsinde, ancak küçük bir ayak parmağı kadar bir kıymeti olan bu biçare kardeşinizi, Hâlıkımız bu günahkâr abdini nihayetsiz in'âm ve ihsanına lâyık görmüş ki, Risale-i Nur naşirine bir talebe, Risale-i Nur şakirtlerine bir kardeş, Kur'ân hâdimlerine bir arkadaş etmiştir. Arabî ve Fârisî bilmeyen, ilim ve medrese görmeyen bir âsi abdine, hikmet-i Samedâniyesiyle böyle bir ikramda bulunuşu, elbette bir hikmete müsteniddir. O da herhalde Risale-i Nur'la alâkadar olanlar arasındaki safvet ve ihlâsla, Risale-i Nur'un ind-i İlâhîdeki derecesine ve hizmetin ulviyetine atfolunur.
İşte Risale-i Nur şakirtlerinden en gayr-ı nâfi bir uzva, misal olarak zikredilen bu kadar açık himaye ve sıyanet-i İlâhî vâki olursa, diğer münevver unsurlara ne derece ikram ve inâyet olacağı kıyas olunabilir.
4. Elâziz'de maddeten hayli uzakta bulunmaklığıma rağmen, Risale-i Nur feyzi menbaından nebeân eden lemaâtın, izn-i Hakla arızasız gelebilmeleri;
5. Eski hocalarımın âsâr-ı Nuru bu âcizden dinlemeleri, vasıtamla okumaları;
6. Elhamdü lillâh, buraya gelen nurlu eserlerin, hususiyet ve mahremiyet kayıtlarına bir derece dikkat ederek intişarına çalıştığım halde, yüz bin kere şükür ve minnet ol Hâlık-ı Azîme, bir mâni ve şer zuhur etmemesi, ilh...
Açık, zahir, bâhir ve kat'î bir himaye ve siyanet-i mâneviye neticesi ve Risale-i Nur şakirtleri arasındaki hakikî ihlâs ve tesanüdün parlak bir tecellîsidir.
Sun'î bir tevazu için değil, hakikati ifade için derim ki, bundan evvel Sabri Efendi kardeşimize yazdığım küçük mektubumda da zikrettiğim veçh ile, Risale-i Nur şakirtleri vücud-u mânevîsinde, ancak küçük bir ayak parmağı kadar bir kıymeti olan bu biçare kardeşinizi, Hâlıkımız bu günahkâr abdini nihayetsiz in'âm ve ihsanına lâyık görmüş ki, Risale-i Nur naşirine bir talebe, Risale-i Nur şakirtlerine bir kardeş, Kur'ân hâdimlerine bir arkadaş etmiştir. Arabî ve Fârisî bilmeyen, ilim ve medrese görmeyen bir âsi abdine, hikmet-i Samedâniyesiyle böyle bir ikramda bulunuşu, elbette bir hikmete müsteniddir. O da herhalde Risale-i Nur'la alâkadar olanlar arasındaki safvet ve ihlâsla, Risale-i Nur'un ind-i İlâhîdeki derecesine ve hizmetin ulviyetine atfolunur.
İşte Risale-i Nur şakirtlerinden en gayr-ı nâfi bir uzva, misal olarak zikredilen bu kadar açık himaye ve sıyanet-i İlâhî vâki olursa, diğer münevver unsurlara ne derece ikram ve inâyet olacağı kıyas olunabilir.