Barla Lahikası

Barla Lahikası, 248. Mektup, 438. sayfadasınız.

- 248 -
وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ * 1
اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ عَاشِرَاتِ دَقَائِقِ اَيَّامِ الْفِرَاقِ *
2
Aziz, sıddık kardeşim,
Sana bu defa Yirmi Dokuzuncu Mektubun üçüncü kısmını ve beşinci kısmını gönderiyorum. Üçüncü kısımda bir sır var. Ramazan'da bir saatte, benimle müsevvid zât hasta iken sür'atle yazılmış. Göreceğiniz tarz, aynen bulunmuş; biz hayret ettik. Anladık ki o kısımda Kur'ân'a dair niyetimiz tam haktır ve lâzımdır ki, böyle olmuştur.
Hem Mu'cizât-ı Ahmediyedeki tevafukata, bir sened-i kat'î olarak, iki parça (o Mektuptan 4'üncü, 5'inci cüzlerini) gönderdim.
O iki parça o risalenin telifinin akibinde, acemi bir müstensih müsvedde-i aslîden acele yazdığı, hattâ salâvatları (a.s.m.) işaretiyle geçtiği halde, iki sene sonra tetkik ettik, ümidimiz fevkinde acip bir tevafuk gördük.
Sonra, ondan daha acemi bir müstensihe dedim: "Resul-i Ekrem (a.s.m.) kelimesiyle, Kur'ân kelimesini kırmızı yaz, aynen o nüshaistinsah et." Halbuki, ikinci müstensih çok acemi idi. Evvelki müstensihin nüshasındaki tevafuku kısmen bozmuş, şuuru taallûk ettiği için letâfetini ihlâl etmiş. Fakat yine tevafukata bir hüccet olur, siz de güzelce kendinize tebyiz ediniz. O müsvedde-i ûlânın bir sureti ya sende veya Abdülmecid'de mahfuz kalsın.
Felillâhilhamd, şimdi Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyânın iki yüz eczâ-i i'câzından bir cüzünü göze gösterecek birkaç Kur'ân'ı yazdırıyoruz. Birisi tamam oluyor. İçinde 2806 Lâfza-i Celâlden, yüzde bir müstesna, umumen tevafuku, gaybî

- 248 - وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ * 1 اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ عَاشِرَاتِ دَقَائِقِ اَيَّامِ الْفِرَاقِ * 2 Aziz, sıddık kardeşim, Sana bu defa Yirmi Dokuzuncu Mektubun üçüncü kısmını ve beşinci kısmını gönderiyorum. Üçüncü kısımda bir sır var. Ramazan'da bir saatte, benimle müsevvid zât hasta iken sür'atle yazılmış. Göreceğiniz tarz, aynen bulunmuş; biz hayret ettik. Anladık ki o kısımda Kur'ân'a dair niyetimiz tam haktır ve lâzımdır ki, böyle olmuştur. Hem Mu'cizât-ı Ahmediyedeki tevafukata, bir sened-i kat'î olarak, iki parça (o Mektuptan 4'üncü, 5'inci cüzlerini) gönderdim. O iki parça o risalenin telifinin akibinde, acemi bir müstensih müsvedde-i aslîden acele yazdığı, hattâ salâvatları (a.s.m.) işaretiyle geçtiği halde, iki sene sonra tetkik ettik, ümidimiz fevkinde acip bir tevafuk gördük. Sonra, ondan daha acemi bir müstensihe dedim: "Resul-i Ekrem (a.s.m.) kelimesiyle, Kur'ân kelimesini kırmızı yaz, aynen o nüshayı istinsah et." Halbuki, ikinci müstensih çok acemi idi. Evvelki müstensihin nüshasındaki tevafuku kısmen bozmuş, şuuru taallûk ettiği için letâfetini ihlâl etmiş. Fakat yine tevafukata bir hüccet olur, siz de güzelce kendinize tebyiz ediniz. O müsvedde-i ûlânın bir sureti ya sende veya Abdülmecid'de mahfuz kalsın. Felillâhilhamd, şimdi Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyânın iki yüz eczâ-i i'câzından bir cüzünü göze gösterecek birkaç Kur'ân'ı yazdırıyoruz. Birisi tamam oluyor. İçinde 2806 Lâfza-i Celâlden, yüzde bir müstesna, umumen tevafuku, gaybî