Şeddeler sayılır, eğer okunmayan hemze'ler ve فِى deki okunmayan ى sayılmazsa, tam tamına bin üç yüz altmış iki (1362) ederek bu seneye parmak basar.
Eğer مِنَ النَّارِ deki şedde bir nun bir lâm-ı aslî hesap olsa, bin üç yüz kırk iki (1342) ederek Birinci Harb-i Umumînin dehşetli nifakları netice veren tarihine tam tamına tevafukla haber verir.
Eğer şedde iki nun sayılsa, okunmayan hemzeler ve ى de sayılsa, bin üç yüz yetmiş altı (1376) ederek, bu zulümatlı nifakın sukut mertebesine ve çok âyetlerde nur ile karşılaştırılan اَلظُّلُمَاتِ kelimesinin makam-ı cifrîsi olan bin üç yüz yetmiş iki (1372)'ye dört farkla tevâfuk ederek haber verir.
Eğer okunmayanlar sayılsa ve اَلنَّارِ deki şedde lâm-ı aslî olsa, tam tamına bin üç yüz altı (1306) ederek küfür ve nifakın dehşetli fırtınalarının tarihine tevafukla parmak basar gördüm.
Evet, iki ر 400, üç ف iki ل 300, bir ق iki şeddeli ن lar 300, bir م , bir س 100, diğer م , bir ى , bir ن , o da 100, iki ن , o da 100, yekûnü 1300; bir ل , bir ك 50, şeddeli د 8, ve iki medde, iki hemze 4, mecmuu bin üç yüz altmış iki (1362) eder. Öteki üç adedi de kıyas edilsin.
Hem on ikinci ve on üçüncü sahifelere dikkatle baktım, gördüm ki: Risale-i Nur'a ve şakirtlerine ve muarızlarına o derece mutabık geliyor ki, değil yalnız bir mânâ-yı işârî ile bir remizdir; belki bu asra bakan mânâ-yı sarîhiyle hususî bakar, küllî mânâsına mümtaz bir fert olarak dahil eder diye kat'î anladım, hadsiz şükrettim. Bu hizmet-i Nuriyede şimdiye kadar başımıza gelen belâlar yüz derece ziyade olsa yine ucuzdur; biz kazanıyoruz. O belâlar, ehemmiyetsiz fâni şişelerimizi ve cam parçalarımızı kırmalarıyla, bâki ve uhrevî elmasları bize kazandırıyorlar diye sabır içinde şükretmeliyiz ve sevinmeliyiz bildim.
Şeddeler sayılır, eğer okunmayan hemze'ler ve فِى deki okunmayan ى sayılmazsa, tam tamına bin üç yüz altmış iki (1362) ederek bu seneye parmak basar.
Eğer مِنَ النَّارِ deki şedde bir nun bir lâm-ı aslî hesap olsa, bin üç yüz kırk iki (1342) ederek Birinci Harb-i Umumînin dehşetli nifakları netice veren tarihine tam tamına tevafukla haber verir.
Eğer şedde iki nun sayılsa, okunmayan hemzeler ve ى de sayılsa, bin üç yüz yetmiş altı (1376) ederek, bu zulümatlı nifakın sukut mertebesine ve çok âyetlerde nur ile karşılaştırılan اَلظُّلُمَاتِ kelimesinin makam-ı cifrîsi olan bin üç yüz yetmiş iki (1372)'ye dört farkla tevâfuk ederek haber verir.
Eğer okunmayanlar sayılsa ve اَلنَّارِ deki şedde lâm-ı aslî olsa, tam tamına bin üç yüz altı (1306) ederek küfür ve nifakın dehşetli fırtınalarının tarihine tevafukla parmak basar gördüm.
Evet, iki ر 400, üç ف iki ل 300, bir ق iki şeddeli ن lar 300, bir م , bir س 100, diğer م , bir ى , bir ن , o da 100, iki ن , o da 100, yekûnü 1300; bir ل , bir ك 50, şeddeli د 8, ve iki medde, iki hemze 4, mecmuu bin üç yüz altmış iki (1362) eder. Öteki üç adedi de kıyas edilsin.
Hem on ikinci ve on üçüncü sahifelere dikkatle baktım, gördüm ki: Risale-i Nur'a ve şakirtlerine ve muarızlarına o derece mutabık geliyor ki, değil yalnız bir mânâ-yı işârî ile bir remizdir; belki bu asra bakan mânâ-yı sarîhiyle hususî bakar, küllî mânâsına mümtaz bir fert olarak dahil eder diye kat'î anladım, hadsiz şükrettim. Bu hizmet-i Nuriyede şimdiye kadar başımıza gelen belâlar yüz derece ziyade olsa yine ucuzdur; biz kazanıyoruz. O belâlar, ehemmiyetsiz fâni şişelerimizi ve cam parçalarımızı kırmalarıyla, bâki ve uhrevî elmasları bize kazandırıyorlar diye sabır içinde şükretmeliyiz ve sevinmeliyiz bildim.