Sözler

Sözler, Fihrist, 1061. sayfadasınız.

yüksek mantıki bir muhâvere-i temsiliye suretinde hadsiz geniş mesâili o temsil içinde dercedip gösterir. Ve zeylinde gayet lâtif birkaç mesele var ki, hakikat oldukları halde şiirin en parlak ve geniş hayalinden daha parlak, daha geniştir.
İkinci Mevkıf: .... 822
قُلْ هُوَ اللهُ اَحَدٌ * اَللهُ الصَّمَدُ 1 'in hakikatına dâir sırr-ı ehadiyete ve vahdete gelen teşkikat ve evhâmı izale eder. Ehl-i dalâletin, ehl-i tevhide karşı ettikleri itirâzatı kat'i bir surette reddediyor. Birinci Mevkıf'tan daha kuvvetli, âyât-ı Kur'âniyenin vahdaniyete dair mu'cizâne ispatlarını gösterir. Ehadiyet-i Zâtiyye ile bütün eşyayı birden bir anda tedbir ve terbiye etmek olan hakikat-ı muazzama-i Kur'âniyeyi gayet güzel ve vâzıh bir temsil ile ispat eder. Aklı ikna ve kalbi teslime mecbur eder.
Ve bilhassa bu İkinci Mevkıf'ın hâtimesinden evvel ikinci temsilin neticesinde Zât-ı Akdes-i İlâhiyeden hiçbirşey saklanmadığını ve hiçbirşey ondan gizlenemediğini, hiçbir fert ondan uzak kalmadığını, hiçbir şahıs külliyet-i kudsiye kesbetmeden Ona yanaşamadığını ve Rububiyyetinde ve tasarrufunda bir iş, bir işe mâni olmadığını ve hiçbir yer, Onun huzurundan hâli kalmadığını, herşeyde bakar ve işitir sem' ve basarının cilvesi bulunduğunu, silsile-i eşya emirlerinin sür'at-i cereyanlarına birer tel, birer damar hükmüne geçtiğini, esbap ve vesâit sırf zâhiri bir perde olduğunu, hiçbir yerde bulunmadığı halde her yerde ilim ve kudretiyle bulunduğunu, hiçbir tahayyüz ve temekküne muhtaç olmadığını ve uzaklık ve güçlük ve tabakat-ı vücûdun perdeleri Onun kurbiyetine ve tasarrufuna

yüksek mantıki bir muhâvere-i temsiliye suretinde hadsiz geniş mesâili o temsil içinde dercedip gösterir. Ve zeylinde gayet lâtif birkaç mesele var ki, hakikat oldukları halde şiirin en parlak ve geniş hayalinden daha parlak, daha geniştir. İkinci Mevkıf: .... 822 قُلْ هُوَ اللهُ اَحَدٌ * اَللهُ الصَّمَدُ 1 'in hakikatına dâir sırr-ı ehadiyete ve vahdete gelen teşkikat ve evhâmı izale eder. Ehl-i dalâletin, ehl-i tevhide karşı ettikleri itirâzatı kat'i bir surette reddediyor. Birinci Mevkıf'tan daha kuvvetli, âyât-ı Kur'âniyenin vahdaniyete dair mu'cizâne ispatlarını gösterir. Ehadiyet-i Zâtiyye ile bütün eşyayı birden bir anda tedbir ve terbiye etmek olan hakikat-ı muazzama-i Kur'âniyeyi gayet güzel ve vâzıh bir temsil ile ispat eder. Aklı ikna ve kalbi teslime mecbur eder. Ve bilhassa bu İkinci Mevkıf'ın hâtimesinden evvel ikinci temsilin neticesinde Zât-ı Akdes-i İlâhiyeden hiçbirşey saklanmadığını ve hiçbirşey ondan gizlenemediğini, hiçbir fert ondan uzak kalmadığını, hiçbir şahıs külliyet-i kudsiye kesbetmeden Ona yanaşamadığını ve Rububiyyetinde ve tasarrufunda bir iş, bir işe mâni olmadığını ve hiçbir yer, Onun huzurundan hâli kalmadığını, herşeyde bakar ve işitir sem' ve basarının cilvesi bulunduğunu, silsile-i eşya emirlerinin sür'at-i cereyanlarına birer tel, birer damar hükmüne geçtiğini, esbap ve vesâit sırf zâhiri bir perde olduğunu, hiçbir yerde bulunmadığı halde her yerde ilim ve kudretiyle bulunduğunu, hiçbir tahayyüz ve temekküne muhtaç olmadığını ve uzaklık ve güçlük ve tabakat-ı vücûdun perdeleri Onun kurbiyetine ve tasarrufuna