Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Yirmi Yedinci Mektubun Lâhikasından Alınmış Mühim Parçalar, 55. sayfadasınız.

dört ay kadar çalıştığım halde, evvelkinden daha müferrah ve daha mes'ut bir halde yaşamaklığım, yüzde yüz Risaletü'n-Nur hizmetinin bereketiyle olduğuna hiç şüphem yoktur.Haşiye
Hem ezcümle, Üstadımız diyor ki: "Benim de kanaat-ı kat'iyem çok tecrübelerle gelmiş ki, ben Risaletü'n-Nur'un tashihatıyla meşgul olduğum zaman, pek zahir bir tarzda, hem rızkımda bereket, hem suhûlet görüyordum. Ne vakit çalışmazsam o hali göremiyordum."
Hem Üstadımız diyor ve biz de tasdik ediyoruz ki: "Ben son zamanda anladım. Şimdiye kadar hem ben, hem dostlarım bir hakikatin suretini başka şekilde görmüşüz. Şöyle ki: Hapishanede bir tek ekmek, sekiz ve bazan on gün bana kâfi geldiği gibi, burada da aynen o tarzda yaşıyordum. Hem ben, hem kardeşlerim, bunu benim az yemek ve iştahsızlığıma veriyorduk. Halbuki, çok emârelerle kat'iyen anladık ki, o acip hal bereket neticesiymiş. Birkaç defa sekiz günde bana kâfi gelen bir ekmeği, aynı iştahla çalışmadığımdan berekete mazhar olmadığım zaman iki günde, bazan bir buçuk günde bitiriyordum. Demek, bu on altı, on yedi seneden beri benim mükemmel tayınatım, Risaletü'n-Nur'un hizmetinden gelen bir bereket idi."
Evet, bize de aynelyakin derecesinde kanaat gelmiş ki, bu kesretli hâdisât-ı bereket, Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyânın i'câz-ı mânevîsinin bir şuâıdır. Mânen der:
"Ey Kur'ân'ın şakirtleri! Sizi vazife-i mukaddesenizden ekseriyetle geri bırakan, maişet telâşesidir. O ise, Kur'ân'ın feyziyle, bereket nev'inden size veriliyor. Vazifenize bakınız."
اَللّٰهُمَّ بِحَقِّ اِسْمِكَ اْلاَعْظَمِ وَبِحُرْمَةِ رَسُولِكَ اْلاَكْرَمِ يَسِّرْلَنَا خِدْمَةَ الْقُرْاٰنِ بِنَشْرِ رِسَالَةِ النُّورِ بِالدَّوَامِ بَيْنَ اْلاَنَامِ فِى عَالَمِ اْلاِسْلاَمِ اٰمِينَ اٰمِينَ اٰمِينَ * 1

dört ay kadar çalıştığım halde, evvelkinden daha müferrah ve daha mes'ut bir halde yaşamaklığım, yüzde yüz Risaletü'n-Nur hizmetinin bereketiyle olduğuna hiç şüphem yoktur.Haşiye Hem ezcümle, Üstadımız diyor ki: "Benim de kanaat-ı kat'iyem çok tecrübelerle gelmiş ki, ben Risaletü'n-Nur'un tashihatıyla meşgul olduğum zaman, pek zahir bir tarzda, hem rızkımda bereket, hem suhûlet görüyordum. Ne vakit çalışmazsam o hali göremiyordum." Hem Üstadımız diyor ve biz de tasdik ediyoruz ki: "Ben son zamanda anladım. Şimdiye kadar hem ben, hem dostlarım bir hakikatin suretini başka şekilde görmüşüz. Şöyle ki: Hapishanede bir tek ekmek, sekiz ve bazan on gün bana kâfi geldiği gibi, burada da aynen o tarzda yaşıyordum. Hem ben, hem kardeşlerim, bunu benim az yemek ve iştahsızlığıma veriyorduk. Halbuki, çok emârelerle kat'iyen anladık ki, o acip hal bereket neticesiymiş. Birkaç defa sekiz günde bana kâfi gelen bir ekmeği, aynı iştahla çalışmadığımdan berekete mazhar olmadığım zaman iki günde, bazan bir buçuk günde bitiriyordum. Demek, bu on altı, on yedi seneden beri benim mükemmel tayınatım, Risaletü'n-Nur'un hizmetinden gelen bir bereket idi." Evet, bize de aynelyakin derecesinde kanaat gelmiş ki, bu kesretli hâdisât-ı bereket, Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyânın i'câz-ı mânevîsinin bir şuâıdır. Mânen der: "Ey Kur'ân'ın şakirtleri! Sizi vazife-i mukaddesenizden ekseriyetle geri bırakan, maişet telâşesidir. O ise, Kur'ân'ın feyziyle, bereket nev'inden size veriliyor. Vazifenize bakınız." اَللّٰهُمَّ بِحَقِّ اِسْمِكَ اْلاَعْظَمِ وَبِحُرْمَةِ رَسُولِكَ اْلاَكْرَمِ يَسِّرْلَنَا خِدْمَةَ الْقُرْاٰنِ بِنَشْرِ رِسَالَةِ النُّورِ بِالدَّوَامِ بَيْنَ اْلاَنَامِ فِى عَالَمِ اْلاِسْلاَمِ اٰمِينَ اٰمِينَ اٰمِينَ * 1