· ve herşey Ondan nihayet derecede uzak olduğu halde, O ise herşeye nihayet derecede yakın olabilen bir Zât-ı Hayy-ı Kayyûm-u Zülcelâlin elbette hiçbir cihetle misli, nazîri, şerîki, veziri, zıddı, niddi olmaz ve olması muhaldir. Yalnız, mesel ve temsil suretinde şuûnât-ı kudsiyesine bakılabilir. Risale-i Nur'daki bütün temsilât ve teşbihat, bu mesel ve temsil nev'indendirler.
İşte böyle misilsiz ve Vâcibü'l-Vücud ve maddeden mücerret ve mekândan münezzeh ve tecezzîsi ve inkısamı her cihetle muhal ve tagayyür ve tebeddülü mümteni ve ihtiyaç ve aczi imkân haricinde olan bir Zât-ı Akdesin kâinat safahâtında ve tabakat-ı mevcudatında tecellî eden bir kısım cilvelerini, ayn-ı Zât-ı Akdes tevehhüm ederek bir kısım mahlûkatına ulûhiyetin ahkâmını veren ehl-i dalâlet insanların bir kısmı, o Zât-ı Zülcelâlin bazı eserlerini tabiata isnad etmişler. Halbuki, Risale-i Nur'un müteaddit yerlerinde kat'î burhanlarla ispat edilmiş ki, tabiat bir san'at-ı İlâhiyedir, sâni olmaz. Bir kitab-ı Rabbânîdir, kâtip olmaz. Bir nakıştır, nakkaş olamaz. Bir defterdir, defterdar olmaz. Bir kanundur, kudret olmaz. Bir mistardır, masdar olmaz. Bir kabildir, münfail olur, fâil olmaz. Bir nizamdır, nâzım olamaz. Bir şeriat-ı fıtriyedir, şâri' olamaz. Farz-ı muhal olarak, en küçük bir zîhayat mahlûk tabiata havale edilse, "Bunu yap" denilse, Risale-i Nur'un çok yerlerinde kat'î burhanlarla ispat edildiği gibi, o küçük zîhayatın âzâları ve cihazatları adedince kalıplar, belki makineler bulundurmak gerektir, tâ ki tabiat o işi görebilsin.
· ve herşey Ondan nihayet derecede uzak olduğu halde, O ise herşeye nihayet derecede yakın olabilen bir Zât-ı Hayy-ı Kayyûm-u Zülcelâlin elbette hiçbir cihetle misli, nazîri, şerîki, veziri, zıddı, niddi olmaz ve olması muhaldir. Yalnız, mesel ve temsil suretinde şuûnât-ı kudsiyesine bakılabilir. Risale-i Nur'daki bütün temsilât ve teşbihat, bu mesel ve temsil nev'indendirler.
İşte böyle misilsiz ve Vâcibü'l-Vücud ve maddeden mücerret ve mekândan münezzeh ve tecezzîsi ve inkısamı her cihetle muhal ve tagayyür ve tebeddülü mümteni ve ihtiyaç ve aczi imkân haricinde olan bir Zât-ı Akdesin kâinat safahâtında ve tabakat-ı mevcudatında tecellî eden bir kısım cilvelerini, ayn-ı Zât-ı Akdes tevehhüm ederek bir kısım mahlûkatına ulûhiyetin ahkâmını veren ehl-i dalâlet insanların bir kısmı, o Zât-ı Zülcelâlin bazı eserlerini tabiata isnad etmişler. Halbuki, Risale-i Nur'un müteaddit yerlerinde kat'î burhanlarla ispat edilmiş ki, tabiat bir san'at-ı İlâhiyedir, sâni olmaz. Bir kitab-ı Rabbânîdir, kâtip olmaz. Bir nakıştır, nakkaş olamaz. Bir defterdir, defterdar olmaz. Bir kanundur, kudret olmaz. Bir mistardır, masdar olmaz. Bir kabildir, münfail olur, fâil olmaz. Bir nizamdır, nâzım olamaz. Bir şeriat-ı fıtriyedir, şâri' olamaz. Farz-ı muhal olarak, en küçük bir zîhayat mahlûk tabiata havale edilse, "Bunu yap" denilse, Risale-i Nur'un çok yerlerinde kat'î burhanlarla ispat edildiği gibi, o küçük zîhayatın âzâları ve cihazatları adedince kalıplar, belki makineler bulundurmak gerektir, tâ ki tabiat o işi görebilsin.