Bâb-ı Râbide Allahüekber mertebelerini beyan ettikten sonra, Nokta ve Nükte başlıklarıyla mevzu itibariyle birbirinden farklı "İ'lem"lere geçer.
KATRE'NİN ZEYLİ:.... 103
"Remz"ler ve "İ'lem"ler unvanı altında, herbirisi bir risaleye mevzu olacak kıymette hakikatlardan ibarettir. Başında salât ü selâmdan sonra birinci "İ'lem", namazda evvel vakte riâyet etmenin ve hayalen Kâbe'ye müteveccih olmanın faziletini ve evham ve vesvese-i şeytaniyeyi nasıl müzmahil ettiğini ve musallinin bütün letâif ve havassının nasıl feyizlendiğini beyan eder.
Bu geçen risaleler aynı zamanda erkân-ı imaniyeden bahsetmekle hem iman, hem ilim, hem marifetullah, hem zikir olduğundan okuması dahi bir nevi ibadettir.
5-HUBAB:... 111
Biri Türkçe, diğeri Arapça iki zeyli olan bu çok mühim risale, Üstadımızın "Hutuvat-ı Sitte"yi neşri münasebetiyle taltif için Ankara'ya çağrıldığında, Ankara'da İslam ordusunun Yunan'a galebesinden neş'e alan ehl-i imanın kuvvetli efkârı içine gayet müthiş bir zındıka fikri girmek ve bozmak ve zehirlendirmek için dessâsâne çalıştığını gördüğü hengamda te'lif ettiği iki eserden birisidir.
Bu risalenin başında bulanan salât ü selâm çok ehemmiyetlidir. Bu Mesnevî-i Nuriye'nin fevkalâde olan ve hiçbir eserde rastlanmayan bir hususiyeti de bir parmağın hareketiyle birkaç makineyi birden çalıştırmak gibi gayet belağatli bir beyan tarzına sahip oluşudur. Sabıkan zikredildiği gibi, bu muazzam mecmuada hem zikir, hem iman, hem tefekkür, hem ilmi birarada bulmak daima mümkündür. Meselâ, salât ü selâmı yalnız zikir olarak dercetmiyor. Aynı zamanda onda bir iman inkişafı, aynı zamanda bir ilim, aynı zamanda mü'min-i musalliyi evham ve şübehattan kurtaran hakikatleri serdederek lâakal üç mânâ mertebesini beyan ediyor.
Bu hârika risale mühim bir "İ'lem"inde, medeni mü'minile medeni kâfirin suret ve siret ve zahir ve bâtın farklarını gayet beliğ bir tarzda beyan ediyor. Ve neticede bu farkı körlere de göstermek için diyor ki: "Eğer istersen hayâlinle Nurşin karyesindeki Seydânın meclisine git bak: Orada fukara kıyafetinde melikler, padişahlar ve insan elbisesinde melâikeleri bir sohbet-i kudsiyede göreceksin. Sonra Paris'e git ve en büyük localarına gir, göreceksin ki, akrepler insan libası giymişler ve ifritler adam suretini almışlar ilâ âhir" diyerek daha başka cihette farklarını Lemeat ve Şünuhat'a havale eder.
Başka bir "İ'lem"de, Risale-i Nur'da Yirmi Yedinci Söz namını alan Îçtihad Risalesi'm dört sayfada hülasa ediyor.
HUBAB'IN BİRİNCİ ZEYLİ:
Fârisi bir münâcatla başlar. Bu münâcatm Türkçesi Yedinci Ricada ve On Yedinci Sözün zeylinde vardır.
Üstadımız hiç Farisî tahsil etmediği hâlde o kadar mükemmel Farisî bir lisan ile te'lif edilmiştir ki, o zamanki Afgan Sefiri bu eseri takdir hisleri içerisinde Afganistan'a göndermiştir. Bu Fârisî münâcatın akabinde: "Ey Mücahidin-i İs
Bâb-ı Râbide Allahüekber mertebelerini beyan ettikten sonra, Nokta ve Nükte başlıklarıyla mevzu itibariyle birbirinden farklı "İ'lem"lere geçer.
KATRE'NİN ZEYLİ:.... 103
"Remz"ler ve "İ'lem"ler unvanı altında, herbirisi bir risaleye mevzu olacak kıymette hakikatlardan ibarettir. Başında salât ü selâmdan sonra birinci "İ'lem", namazda evvel vakte riâyet etmenin ve hayalen Kâbe'ye müteveccih olmanın faziletini ve evham ve vesvese-i şeytaniyeyi nasıl müzmahil ettiğini ve musallinin bütün letâif ve havassının nasıl feyizlendiğini beyan eder.
Bu geçen risaleler aynı zamanda erkân-ı imaniyeden bahsetmekle hem iman, hem ilim, hem marifetullah, hem zikir olduğundan okuması dahi bir nevi ibadettir.
5-HUBAB:... 111
Biri Türkçe, diğeri Arapça iki zeyli olan bu çok mühim risale, Üstadımızın "Hutuvat-ı Sitte"yi neşri münasebetiyle taltif için Ankara'ya çağrıldığında, Ankara'da İslam ordusunun Yunan'a galebesinden neş'e alan ehl-i imanın kuvvetli efkârı içine gayet müthiş bir zındıka fikri girmek ve bozmak ve zehirlendirmek için dessâsâne çalıştığını gördüğü hengamda te'lif ettiği iki eserden birisidir.
Bu risalenin başında bulanan salât ü selâm çok ehemmiyetlidir. Bu Mesnevî-i Nuriye'nin fevkalâde olan ve hiçbir eserde rastlanmayan bir hususiyeti de bir parmağın hareketiyle birkaç makineyi birden çalıştırmak gibi gayet belağatli bir beyan tarzına sahip oluşudur. Sabıkan zikredildiği gibi, bu muazzam mecmuada hem zikir, hem iman, hem tefekkür, hem ilmi birarada bulmak daima mümkündür. Meselâ, salât ü selâmı yalnız zikir olarak dercetmiyor. Aynı zamanda onda bir iman inkişafı, aynı zamanda bir ilim, aynı zamanda mü'min-i musalliyi evham ve şübehattan kurtaran hakikatleri serdederek lâakal üç mânâ mertebesini beyan ediyor.
Bu hârika risale mühim bir "İ'lem"inde, medeni mü'minile medeni kâfirin suret ve siret ve zahir ve bâtın farklarını gayet beliğ bir tarzda beyan ediyor. Ve neticede bu farkı körlere de göstermek için diyor ki: "Eğer istersen hayâlinle Nurşin karyesindeki Seydânın meclisine git bak: Orada fukara kıyafetinde melikler, padişahlar ve insan elbisesinde melâikeleri bir sohbet-i kudsiyede göreceksin. Sonra Paris'e git ve en büyük localarına gir, göreceksin ki, akrepler insan libası giymişler ve ifritler adam suretini almışlar ilâ âhir" diyerek daha başka cihette farklarını Lemeat ve Şünuhat'a havale eder.
Başka bir "İ'lem"de, Risale-i Nur'da Yirmi Yedinci Söz namını alan Îçtihad Risalesi'm dört sayfada hülasa ediyor.
HUBAB'IN BİRİNCİ ZEYLİ:
Fârisi bir münâcatla başlar. Bu münâcatm Türkçesi Yedinci Ricada ve On Yedinci Sözün zeylinde vardır.
Üstadımız hiç Farisî tahsil etmediği hâlde o kadar mükemmel Farisî bir lisan ile te'lif edilmiştir ki, o zamanki Afgan Sefiri bu eseri takdir hisleri içerisinde Afganistan'a göndermiştir. Bu Fârisî münâcatın akabinde: "Ey Mücahidin-i İs