olan اِنَّ ile karşılanması, onların iman etmesi için Peygamberin (a.s.m.) şiddet-i hırsına işarettir.
اَلَّذِينَ 1 kelimesi ise, göze görünmezden evvel akla görünen garip ve yeni hakikatlere bir vasıta-i işarettir. Bunun içindir ki, hakikatleri tebdil ve tecdid eden ve inkılâpları tasvir için kullanılan işaret ve vasıtalardan en çok kullanılan اَلَّذِينَ ve emsalidir.
Kur'ân'ın tecellîsiyle çok neviler silindi, hakikatler yıkıldı. Onlara bedel, yeni yeni neviler, hakikatler teşekkül etti. Evet, zaman-ı cahiliyete bak: O zamanda bütün neviler millî rabıtalar üzerine teşekkül ettiği gibi, içtimaî hakikatler de taassub-u kavmî üzerine bina edilmişti. Kur'ân'ın tecellîsiyle o rabıtalar kesildi, o hakikatler tahrip edildi. Onlara bedel, dinî rabıtalar üzerine yeni neviler ve hakikatler ihdas edildi.
Evet, Şems-i Kur'ân'ın tulûu ile, bazı kalbler, onun ziyasıyla tenevvür etti. Ve mü'minlerin nev'ini temyiz ve tayin eden bir hakikat-i nuraniye meydana geldi. Kezalik, o keskin ziya karşısında, mezbeleye benzeyen bazı pis kalbler de yanıp kömür oldular. Ve o kâfirlerin nev'ini ilân eden zehirli bir hakikat-i küfriye husule geldi. İşte bu hakikat-i küfriyeye işaret için اَلَّذِينَ zikredilmiştir.
Maahâzâ, her iki اَلَّذِينَ arasında tam bir münasebet vardır. Çünkü, herbirisi birbirine zıt olan bir hakikate işarettir.
Ve keza, harf-i tarif olan اَلْ 'in ifade ettiği beş mânâyı اَلَّذِينَ 'de ifade ediyor. O mânâların en meşhuru, ahiddir. Yani, gerek اَلْ 'den, gerek اَلَّذِينَ 'den, mâhut ve malûm birşey kasdedilir. Binaenaleyh, Ebu Cehil, Ebu Leheb,
olan اِنَّ ile karşılanması, onların iman etmesi için Peygamberin (a.s.m.) şiddet-i hırsına işarettir.
اَلَّذِينَ 1 kelimesi ise, göze görünmezden evvel akla görünen garip ve yeni hakikatlere bir vasıta-i işarettir. Bunun içindir ki, hakikatleri tebdil ve tecdid eden ve inkılâpları tasvir için kullanılan işaret ve vasıtalardan en çok kullanılan اَلَّذِينَ ve emsalidir.
Kur'ân'ın tecellîsiyle çok neviler silindi, hakikatler yıkıldı. Onlara bedel, yeni yeni neviler, hakikatler teşekkül etti. Evet, zaman-ı cahiliyete bak: O zamanda bütün neviler millî rabıtalar üzerine teşekkül ettiği gibi, içtimaî hakikatler de taassub-u kavmî üzerine bina edilmişti. Kur'ân'ın tecellîsiyle o rabıtalar kesildi, o hakikatler tahrip edildi. Onlara bedel, dinî rabıtalar üzerine yeni neviler ve hakikatler ihdas edildi.
Evet, Şems-i Kur'ân'ın tulûu ile, bazı kalbler, onun ziyasıyla tenevvür etti. Ve mü'minlerin nev'ini temyiz ve tayin eden bir hakikat-i nuraniye meydana geldi. Kezalik, o keskin ziya karşısında, mezbeleye benzeyen bazı pis kalbler de yanıp kömür oldular. Ve o kâfirlerin nev'ini ilân eden zehirli bir hakikat-i küfriye husule geldi. İşte bu hakikat-i küfriyeye işaret için اَلَّذِينَ zikredilmiştir.
Maahâzâ, her iki اَلَّذِينَ arasında tam bir münasebet vardır. Çünkü, herbirisi birbirine zıt olan bir hakikate işarettir.
Ve keza, harf-i tarif olan اَلْ 'in ifade ettiği beş mânâyı اَلَّذِينَ 'de ifade ediyor. O mânâların en meşhuru, ahiddir. Yani, gerek اَلْ 'den, gerek اَلَّذِينَ 'den, mâhut ve malûm birşey kasdedilir. Binaenaleyh, Ebu Cehil, Ebu Leheb,