Sözler

Sözler, Fihrist, 1072. sayfadasınız.

sinesinde çok suretlerde tezahür eden incizablar, cezbeler, cazibeler, bir hakikat-ı cazibedârın cezbiyle olduğunu ve mahlukatın en hassas ve nûrani taifesi olan ehl-i keşf ve velâyetin ittifakıyla zevk-i şuhudiye istinad ederek bir Cemil-i Zülcelâlin kendini tanıttırmasına ve sevdirmesine zevk ile muttali olduklarını müttefiken haber verdiklerini bildiren gayet kuvvetli ve nûrani bir hüccet-i vahdâniyyet ve marifetullaha karşı hususi, fakat üç renkli bir ziyaneşreden bir penceredir.
Yirmi Yedinci Pencere: .... 926
اَللهُ خَالِقُ كُلِّ شَىْءٍ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ وَكِيلٌ 1 âyetinin bir hakikatını; kâinatta hiçbir sebep hiçbir müsebbebin icadına eli yetişmediği gibi, müsebbebin gayelerini düşünmek ve irade etmek kabiliyetinde de olmadığını ve müsebbebdeki sanat-ı hârikaya da hiçbir cihette kabil olmadığı cihette, doğrudan doğruya her müsebbeb sebepten değil, belki Müsebbibü'l-Esbâb olan Vâcibü'l-Vücud'un kudretinden çıktığı cihetle gayet câmi, belki müsebbebat adedince delâletleri tazammun eden bir hüccet-i vahdaniyeti göstermekle tefsir ediyor.
Yirmi Sekizinci Pencere: .... 929
وَمِنْ اٰيَاتِهِ خَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ وَاخْتِلاَفُ اَلسِنَتِكُمْ وَاَلْوَانِكُمْ اِنَّ فِى ذٰلِكَ لاٰيَاتٍ لِلْعَالِمِينَ * 2
âyetinin bir hakikatını, kâinatın hey'et-i mecmuasındaki intizamında ve erkân-ı külliyesindeki hikmetli tezyinat ve harekâtında ve hayvânat ve nebâtâtın tedbir ve terbiyelerinde, hatta hüceyrat-ı bedeniyenin mizan ve intizam dairesindeki

sinesinde çok suretlerde tezahür eden incizablar, cezbeler, cazibeler, bir hakikat-ı cazibedârın cezbiyle olduğunu ve mahlukatın en hassas ve nûrani taifesi olan ehl-i keşf ve velâyetin ittifakıyla zevk-i şuhudiye istinad ederek bir Cemil-i Zülcelâlin kendini tanıttırmasına ve sevdirmesine zevk ile muttali olduklarını müttefiken haber verdiklerini bildiren gayet kuvvetli ve nûrani bir hüccet-i vahdâniyyet ve marifetullaha karşı hususi, fakat üç renkli bir ziyayı neşreden bir penceredir. Yirmi Yedinci Pencere: .... 926 اَللهُ خَالِقُ كُلِّ شَىْءٍ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ وَكِيلٌ 1 âyetinin bir hakikatını; kâinatta hiçbir sebep hiçbir müsebbebin icadına eli yetişmediği gibi, müsebbebin gayelerini düşünmek ve irade etmek kabiliyetinde de olmadığını ve müsebbebdeki sanat-ı hârikaya da hiçbir cihette kabil olmadığı cihette, doğrudan doğruya her müsebbeb sebepten değil, belki Müsebbibü'l-Esbâb olan Vâcibü'l-Vücud'un kudretinden çıktığı cihetle gayet câmi, belki müsebbebat adedince delâletleri tazammun eden bir hüccet-i vahdaniyeti göstermekle tefsir ediyor. Yirmi Sekizinci Pencere: .... 929 وَمِنْ اٰيَاتِهِ خَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ وَاخْتِلاَفُ اَلسِنَتِكُمْ وَاَلْوَانِكُمْ اِنَّ فِى ذٰلِكَ لاٰيَاتٍ لِلْعَالِمِينَ * 2 âyetinin bir hakikatını, kâinatın hey'et-i mecmuasındaki intizamında ve erkân-ı külliyesindeki hikmetli tezyinat ve harekâtında ve hayvânat ve nebâtâtın tedbir ve terbiyelerinde, hatta hüceyrat-ı bedeniyenin mizan ve intizam dairesindeki