Cenâb-ı Hakka, ilmelyakîn ve hattâ aynelyakîn derecesinde iktisâb-ı mârifet ederek ubûdiyetin (Kemâhiye hakkıhâ) iktizâ ettiği acz ve fakr-i tâmı izhar ederek dergâh-ı İlâhiyeye ilticâ ve huzur-u Rahmâna takarrüb gibi mezâyâ-yı insâniyeyi bihakkın tâlim; ve dünya ve mâfihâya mâlik ve kenz-i mahfiye mutasarrıf olan Ekrem-i Enbiya (Aleyhi Ekmelittahiyyat) efendimizin münâcâtından ve Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyânın tesbih ve tahmid ve senâ ve duaya münhasır yedi yüz adet âyâtından me'huz, nazirsiz şu münâcâtın menba-ı mânevîsi, evvelâ, başta hilkat-i âlem hakkında âyât-ı adîdeden ve âyet-i celileden; saniyen, Cevşen-ül Kebir'in bin bir esmâsından hilkat-i mevcudatla münasebettar birkaç ukdelerinden; salisen, "İlim şehrinin kapısı" tabir-i senâiyye-i Nebeviyyesine bihakkın mahzar İmam-ı Ali kerremallahu vechehu radıyallahu anhın ecram-ı semaviye ve mevcudat-ı arziyye ile vücub-u vücud, Vahid-i Ehadi isbat ettiği muhteşem bir hitabeyi muktedâ-bih ittihaz ederek mevzu ve gaye-i maksadı o kadar ta'mik ve tevzi eder ki, bu hakaika ait takdirat ancak müellifinin lisan ve kalemine menut ve mütevakkıf olup yalnız mükerreren sadır olan emre mutavaat niyet ve kasdıyla şuru' edilen şu fihristte deriz:
Birinci Fıkrada: Semâvâttaki deveran ve bu kesret içindeki acib sükûnetle kemâl-i faaliyet, Ma'bud-u Bilhak olan Vacib-ül-Vücud, Vahid-i Ehade delâlet ettiğini;
İkinci Fıkrada: Fezanın; bulut, şimşek, yıldırım, rüzgâr, yağmurlarla faaliyet ve icraat-ı hayret-efzâsı yine mezkûr biküll-i lisan olan Vacib-ül-Vücud, Vahid-i Ehade dâll bulunduğunu;
Üçüncü Fıkrada: Unsurlar sâir müştemilâtıyla ve küre-i arz umum mahlûkatıyla ve teferruâtıyla,
Dördüncü Fıkrada: Edile-i sâbıka gibi, denizler, nehirler, pınarlar, mâruf biküll-i ihsân olan Vâcib-ül-Vücud, Vâhid-i Ehade delâlet ettiğini;
Beşinci Fıkrada: Geçen şehâdet gibi, dağlar, zelzele tesirâtından zemînin muhâfaza ve sükûnetine ve içindeki inkılâbat fırtınalarından selâmetine ve denizlerin istilasından halâsına, hem havanın muzır gazlardan tasfiyesine ve suların iddihârına ve zîhayatlara lâzım maddelerin hazinedarlığına ettiği hizmetler ve hikmetler ile Vâcib-ül-Vücudun vücuduna ve vahdetine şehâdet ettiğini;
Altıncı Fıkrada: Geçen deliller gibi, zemindeki ağaçların ve nebâtâtın, yapraklar, çiçekler ve meyvelerin cezbedârâne hareket-i zikriyeleri ve kemâl-i suhûletle giydirilen cihâzât ve ziynetleri bilbedâhe vücûb-u vücud ve vahdet-i Bâriye delâlet ettiğini;
Yedinci Fıkrada: Kezâ zîrûhun ve hususen nev-i beşerin cisimlerinden mevcut ve muntazam saatler ve makineler gibi işleyen ve işlettirilen dâhilî ve hâricî âzâ ve cevârih ve bilhassa havas-ı hamse-i zâhire gibi kemâl-i faâliyetle iş gören duygularıyla Vahdâniyeti isbat ettiğini;
Sekizinci Fıkrada: Kâinatın hülâsası olan insan ve insanın zübdesi olan enbiya ve evliya ve asfiyanın hülâsaları olan kalberinin ve akıllarının müşâhedât ve
Cenâb-ı Hakka, ilmelyakîn ve hattâ aynelyakîn derecesinde iktisâb-ı mârifet ederek ubûdiyetin (Kemâhiye hakkıhâ) iktizâ ettiği acz ve fakr-i tâmı izhar ederek dergâh-ı İlâhiyeye ilticâ ve huzur-u Rahmâna takarrüb gibi mezâyâ-yı insâniyeyi bihakkın tâlim; ve dünya ve mâfihâya mâlik ve kenz-i mahfiye mutasarrıf olan Ekrem-i Enbiya (Aleyhi Ekmelittahiyyat) efendimizin münâcâtından ve Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyânın tesbih ve tahmid ve senâ ve duaya münhasır yedi yüz adet âyâtından me'huz, nazirsiz şu münâcâtın menba-ı mânevîsi, evvelâ, başta hilkat-i âlem hakkında âyât-ı adîdeden ve âyet-i celileden; saniyen, Cevşen-ül Kebir'in bin bir esmâsından hilkat-i mevcudatla münasebettar birkaç ukdelerinden; salisen, "İlim şehrinin kapısı" tabir-i senâiyye-i Nebeviyyesine bihakkın mahzar İmam-ı Ali kerremallahu vechehu radıyallahu anhın ecram-ı semaviye ve mevcudat-ı arziyye ile vücub-u vücud, Vahid-i Ehadi isbat ettiği muhteşem bir hitabeyi muktedâ-bih ittihaz ederek mevzu ve gaye-i maksadı o kadar ta'mik ve tevzi eder ki, bu hakaika ait takdirat ancak müellifinin lisan ve kalemine menut ve mütevakkıf olup yalnız mükerreren sadır olan emre mutavaat niyet ve kasdıyla şuru' edilen şu fihristte deriz:
Birinci Fıkrada: Semâvâttaki deveran ve bu kesret içindeki acib sükûnetle kemâl-i faaliyet, Ma'bud-u Bilhak olan Vacib-ül-Vücud, Vahid-i Ehade delâlet ettiğini;
İkinci Fıkrada: Fezanın; bulut, şimşek, yıldırım, rüzgâr, yağmurlarla faaliyet ve icraat-ı hayret-efzâsı yine mezkûr biküll-i lisan olan Vacib-ül-Vücud, Vahid-i Ehade dâll bulunduğunu;
Üçüncü Fıkrada: Unsurlar sâir müştemilâtıyla ve küre-i arz umum mahlûkatıyla ve teferruâtıyla,
Dördüncü Fıkrada: Edile-i sâbıka gibi, denizler, nehirler, pınarlar, mâruf biküll-i ihsân olan Vâcib-ül-Vücud, Vâhid-i Ehade delâlet ettiğini;
Beşinci Fıkrada: Geçen şehâdet gibi, dağlar, zelzele tesirâtından zemînin muhâfaza ve sükûnetine ve içindeki inkılâbat fırtınalarından selâmetine ve denizlerin istilasından halâsına, hem havanın muzır gazlardan tasfiyesine ve suların iddihârına ve zîhayatlara lâzım maddelerin hazinedarlığına ettiği hizmetler ve hikmetler ile Vâcib-ül-Vücudun vücuduna ve vahdetine şehâdet ettiğini;
Altıncı Fıkrada: Geçen deliller gibi, zemindeki ağaçların ve nebâtâtın, yapraklar, çiçekler ve meyvelerin cezbedârâne hareket-i zikriyeleri ve kemâl-i suhûletle giydirilen cihâzât ve ziynetleri bilbedâhe vücûb-u vücud ve vahdet-i Bâriye delâlet ettiğini;
Yedinci Fıkrada: Kezâ zîrûhun ve hususen nev-i beşerin cisimlerinden mevcut ve muntazam saatler ve makineler gibi işleyen ve işlettirilen dâhilî ve hâricî âzâ ve cevârih ve bilhassa havas-ı hamse-i zâhire gibi kemâl-i faâliyetle iş gören duygularıyla Vahdâniyeti isbat ettiğini;
Sekizinci Fıkrada: Kâinatın hülâsası olan insan ve insanın zübdesi olan enbiya ve evliya ve asfiyanın hülâsaları olan kalberinin ve akıllarının müşâhedât ve