Hülâsası: Bu altı ism-i Âzam birbiriyle imtizac ettiklerinden, bütün kâinatın bütün mevcudatını böyle durduran, beka ve kıyam veren ism-i Kayyûm cilve-i âzamı arkasında tecelli eden ism-i Hayy'ın; bütün o mevcudatı hayat ile ışıklandırdığını; ve İsm-i Hayy'ın arkasında tecelli eden ism-i Ferd'in, o mevcudatı bir vahdet içine alıp yüzlerine birer hatem-i Ehadiyet bastığını; ve ism-i Ferd'in arkasında tecelli eden İsm-i Hakem'in o mevcudatı meyvedar bir nizam ve hikmetli bir intizam ve semeredar bir insicam içine alıp süslendirdiğini ve ism-i Hakem'in cilvesi arkasında tecelli eden ism-i Adl'in, o mevcudatı yıldızlar ordusundan ta zerreler ordusuna kadar gayet hassas bir mizan-ı adl içinde tutarak emr-i kün feyekûn'dan gelen emirlere kemâl-i inkıyad ile itaat ettirdiğini ve İsm-i Adl'in cilvesi arkasında tecelli eden ism-i Kuddûs'ün o mevcudatı, Cemil-i Mutlak'ın cemâl-i Zâtına ve nihayetsiz güzel olan Esmâ-i Hüsna'sına lâyık ve münasip olacak gayet güzel âyineler şekline getirdiğini gösteriyor.
İkinci mesele: Kayyûmiyetin, Vâhidiyet ve Celâl noktasında kâinatta tecellisi olduğu gibi, ehadiyet ve cemâl noktasında insanda dahi cilvesinin tezahüratı olduğunu ve bu tecelli ile Zât-ı Zülcemâl'in, beşere, melâikelerin fevkinde ettiği ihsanatını ve o ihsanatın câmiiyetini ve yüksekliğini ve genişliğini izah eder. Ve kâinatı bir sofra-i nimet edip, insana teshir etmesinin ve kâinatın, insanla mazhar olduğu sırr-ı Kayyûmiyetle bir cihette kaim olduğunun hikmeti, insanın üç mühim vazifesinden ileri geldiğini tâdat eder. Ve insanın o üç mühim vazifesinden üçüncü vazifesinde, üç vecihle Zât-ı Hayy-ı Kayyûm'a âyinedarlık ettiğini anlatır. Ve bu âyinedarlık ettiği vecihlerden üçüncü vecihdeki âyinedarlığının da iki yüzü olduğunu, birinci yüzüyle Esmâ-i İlâhiyeye, ikinci yüzüyle de şuunat-ı İlâhiyeye âyinedarlık ettiğini emsâli nâmesbuk bir talâkat-i lisan ile ifade ediyor ki, beşerin dâhilerini dahi bu hakikatlara meftun edip hayran eder.
Hüsrev
OTUZ BİRİNCİ LEM'A:.... 639
Şualara inkısam etmiş olup, On Dördüncü Şua Afyon Mahkemesi müdafaası ve mektupları ve On Beşinci Şua ise el-Hüccetü'z-Zehrâ olarak tesmiye edilmiş ve neşredilmiştir.
OTUZ İKİNCİ LEM'A:.... 639
Eski Said'in en son telifi ve yirmi gün Ramazan'da telif edilen, kendi kendine manzum gelen Lemeât risalesidir. Sözler mecmuasında neşredilmiştir.
OTUZ ÜÇÜNCÜ LEM'A:.... 639
Yeni Said'in en evvel hakikatten şuhud derecesinde kalbine zâhir olan ve Arabî ibaresinde Katre, Habbe, Şemme, Zerre, Hubâb, Zühre, Şule ve onların zeyillerinden ibarettir. Türkçe tercümesi Risale-i Nur Külliyatından Mesnevî-i Nuriye ismi altında intişar etmiştir.
MÜNÂCÂT:...... 640
Hülâsası: Bu altı ism-i Âzam birbiriyle imtizac ettiklerinden, bütün kâinatın bütün mevcudatını böyle durduran, beka ve kıyam veren ism-i Kayyûm cilve-i âzamı arkasında tecelli eden ism-i Hayy'ın; bütün o mevcudatı hayat ile ışıklandırdığını; ve İsm-i Hayy'ın arkasında tecelli eden ism-i Ferd'in, o mevcudatı bir vahdet içine alıp yüzlerine birer hatem-i Ehadiyet bastığını; ve ism-i Ferd'in arkasında tecelli eden İsm-i Hakem'in o mevcudatı meyvedar bir nizam ve hikmetli bir intizam ve semeredar bir insicam içine alıp süslendirdiğini ve ism-i Hakem'in cilvesi arkasında tecelli eden ism-i Adl'in, o mevcudatı yıldızlar ordusundan ta zerreler ordusuna kadar gayet hassas bir mizan-ı adl içinde tutarak emr-i kün feyekûn'dan gelen emirlere kemâl-i inkıyad ile itaat ettirdiğini ve İsm-i Adl'in cilvesi arkasında tecelli eden ism-i Kuddûs'ün o mevcudatı, Cemil-i Mutlak'ın cemâl-i Zâtına ve nihayetsiz güzel olan Esmâ-i Hüsna'sına lâyık ve münasip olacak gayet güzel âyineler şekline getirdiğini gösteriyor.
İkinci mesele: Kayyûmiyetin, Vâhidiyet ve Celâl noktasında kâinatta tecellisi olduğu gibi, ehadiyet ve cemâl noktasında insanda dahi cilvesinin tezahüratı olduğunu ve bu tecelli ile Zât-ı Zülcemâl'in, beşere, melâikelerin fevkinde ettiği ihsanatını ve o ihsanatın câmiiyetini ve yüksekliğini ve genişliğini izah eder. Ve kâinatı bir sofra-i nimet edip, insana teshir etmesinin ve kâinatın, insanla mazhar olduğu sırr-ı Kayyûmiyetle bir cihette kaim olduğunun hikmeti, insanın üç mühim vazifesinden ileri geldiğini tâdat eder. Ve insanın o üç mühim vazifesinden üçüncü vazifesinde, üç vecihle Zât-ı Hayy-ı Kayyûm'a âyinedarlık ettiğini anlatır. Ve bu âyinedarlık ettiği vecihlerden üçüncü vecihdeki âyinedarlığının da iki yüzü olduğunu, birinci yüzüyle Esmâ-i İlâhiyeye, ikinci yüzüyle de şuunat-ı İlâhiyeye âyinedarlık ettiğini emsâli nâmesbuk bir talâkat-i lisan ile ifade ediyor ki, beşerin dâhilerini dahi bu hakikatlara meftun edip hayran eder.
Hüsrev
OTUZ BİRİNCİ LEM'A:.... 639
Şualara inkısam etmiş olup, On Dördüncü Şua Afyon Mahkemesi müdafaası ve mektupları ve On Beşinci Şua ise el-Hüccetü'z-Zehrâ olarak tesmiye edilmiş ve neşredilmiştir.
OTUZ İKİNCİ LEM'A:.... 639
Eski Said'in en son telifi ve yirmi gün Ramazan'da telif edilen, kendi kendine manzum gelen Lemeât risalesidir. Sözler mecmuasında neşredilmiştir.
OTUZ ÜÇÜNCÜ LEM'A:.... 639
Yeni Said'in en evvel hakikatten şuhud derecesinde kalbine zâhir olan ve Arabî ibaresinde Katre, Habbe, Şemme, Zerre, Hubâb, Zühre, Şule ve onların zeyillerinden ibarettir. Türkçe tercümesi Risale-i Nur Külliyatından Mesnevî-i Nuriye ismi altında intişar etmiştir.
MÜNÂCÂT:...... 640