Lem'alar

Lem'alar, Fihrist, 673. sayfadasınız.

çok irşad ve mükerrer ikaz ve defaatla ihtar ve müteaddit tehdit ve teşvik ettiği halde, hizbü'ş-şeytanın çirkin ve mükâfatsız ve zayıf desiselerine karşı, ehl-i imanın mağlup olmalarının sırrı nedir?" diye müthiş suale karşı mukni bir cevaptır.
Altıncı İşaret: Şeytanların en tehlikeli ve kesretli bir desisesi olan tasavvur-u küfriyi tasdik-i küfür suretinde; tasavvur-u dalâleti tasdik-i dalâlet tarzında göstermesiyle, hassas ve sâfi kalb insanları tehlikelere atmasına mukabil, ilmî ve mantıkî ve hakikatlı bir cevaptır.
Yedinci İşaret: Mu'tezile imamları, şerrin icadını şer telâkki ettikleri için, küfür ve dalâletin icadını Allah'a vermeyip güya onunla Allah'ı takdis ediyorlar. Mu'tezile'nin bu mühim meselelerine ve Mecusilerin halık-ı şerri ayrı telâkki etmelerine karşı gayet kuvvetli ve mantıki bir cevab-ı müskit; hem, "Günah-ı kebîreyi işleyen, mü'min kalamaz!" diyen mu'tezile ve bir kısım Hâricilere karşı gayet makbul ve mukni bir cevaptır.
Sekizinci İşaret: "Bazı risalelerde kat'i delillerle ispat edilmiş ki, küfür ve dalâlet yolu o kadar müşkilatlı ve sûubetlidir ki, hiç kimse ona girmemek gerektir ve kabil-i sülûk değildir. İman ve hidayet yolu o kadar zahir ve kolaydır ki, herkes ona girmeli idi, dediğiniz halde; bu Hikmetü'l-İstiaze'de, dalaletli yolun kolay ve tahrip ve tecavüz olduğu için çoklar o yola sülûk ettiğini beyanın, birbirine muhalif oluyor, vech-i tevfiki nedir?" sualine karşı gayet merakâver ve mantıkî ve kat'i bir cevap olmakla beraber, "Dalâlette o kadar dehşetli bir elem ve korku var ki, kâfir değil hayatından lezzet alması, belki hiç yaşamaması lâzım gelirken, ehl-i imandan ziyade kendini hayatta mes'ud görmesinin sırrı nedir?" diye sualine karşı gayet güzel bir temsil ile tam kanaat getirir bir cevaptır.
Dokuzuncu İşaret: "Hizbullah olan ehl-i hidayet, başta enbiya ve onların başında Fahr-i Âlem Sallallâhü Teâlâ Aleyhi Vesellem, o kadar inâyat-ı İlâhiye ve imdâdat-ı sübhaniyeye mazhar oldukları halde, neden hizbü'ş-şeytana karşı bazan mağlûp olmuşlar? Hem Hâtemü'l-Enbiyanın güneş gibi parlak nübüvveti ve risaletinin komşuluğunda bulunan Medine münafıklarının dalâlette ısrarları ve hidayete girmemeleri niçindir? Ve hikmeti nedir?" diye suale karşı herkesi alâkadar edecek güzel ve kuvvetli bir cevaptır.
Onuncu İşaret: İblisin; kendini, kendine tabi olanlara inkâr ettirmek suretindeki desise maskesini yırtarak, İblisin pis ve mülevves yüzünü gösterip vücudunu ispat eder.
On Birinci İşaret: Ehl-i dalâletin şerrinden kâinat kızdıklarını ve anâsır-ı külliye hiddet ettiklerini ve umum mevcudat mânen galeyana geldiklerini, Kur'ân-ı Hakîm mu'cizane ifade ettiğine dair merak-âver bir beyandır.
On İkinci İşaret: Dört sual ve cevaptır. "Mahdut bir hayatta mahdut günahlara mukabil hadsiz bir azap ve nihayetsiz bir Cehennem nasıl adalet olur?" Hem, "Şeriatta denilmiştir ki: Cehennem ceza-yı ameldir, fakat Cennet fazl-ı İlâhi iledir. Bunun hikmeti nedir?" Hem, "Seyyiat, intişar ve tecavüz ettiğinden, bir seyyie bin yazılmak, hasene bir yazılmak lâzım gelirken; seyyienin bir, hasenenin on yazılmasının sırrı nedir?" Hem, "Ehl-i dalâletin kazandıkları muvaf

çok irşad ve mükerrer ikaz ve defaatla ihtar ve müteaddit tehdit ve teşvik ettiği halde, hizbü'ş-şeytanın çirkin ve mükâfatsız ve zayıf desiselerine karşı, ehl-i imanın mağlup olmalarının sırrı nedir?" diye müthiş suale karşı mukni bir cevaptır. Altıncı İşaret: Şeytanların en tehlikeli ve kesretli bir desisesi olan tasavvur-u küfriyi tasdik-i küfür suretinde; tasavvur-u dalâleti tasdik-i dalâlet tarzında göstermesiyle, hassas ve sâfi kalb insanları tehlikelere atmasına mukabil, ilmî ve mantıkî ve hakikatlı bir cevaptır. Yedinci İşaret: Mu'tezile imamları, şerrin icadını şer telâkki ettikleri için, küfür ve dalâletin icadını Allah'a vermeyip güya onunla Allah'ı takdis ediyorlar. Mu'tezile'nin bu mühim meselelerine ve Mecusilerin halık-ı şerri ayrı telâkki etmelerine karşı gayet kuvvetli ve mantıki bir cevab-ı müskit; hem, "Günah-ı kebîreyi işleyen, mü'min kalamaz!" diyen mu'tezile ve bir kısım Hâricilere karşı gayet makbul ve mukni bir cevaptır. Sekizinci İşaret: "Bazı risalelerde kat'i delillerle ispat edilmiş ki, küfür ve dalâlet yolu o kadar müşkilatlı ve sûubetlidir ki, hiç kimse ona girmemek gerektir ve kabil-i sülûk değildir. İman ve hidayet yolu o kadar zahir ve kolaydır ki, herkes ona girmeli idi, dediğiniz halde; bu Hikmetü'l-İstiaze'de, dalaletli yolun kolay ve tahrip ve tecavüz olduğu için çoklar o yola sülûk ettiğini beyanın, birbirine muhalif oluyor, vech-i tevfiki nedir?" sualine karşı gayet merakâver ve mantıkî ve kat'i bir cevap olmakla beraber, "Dalâlette o kadar dehşetli bir elem ve korku var ki, kâfir değil hayatından lezzet alması, belki hiç yaşamaması lâzım gelirken, ehl-i imandan ziyade kendini hayatta mes'ud görmesinin sırrı nedir?" diye sualine karşı gayet güzel bir temsil ile tam kanaat getirir bir cevaptır. Dokuzuncu İşaret: "Hizbullah olan ehl-i hidayet, başta enbiya ve onların başında Fahr-i Âlem Sallallâhü Teâlâ Aleyhi Vesellem, o kadar inâyat-ı İlâhiye ve imdâdat-ı sübhaniyeye mazhar oldukları halde, neden hizbü'ş-şeytana karşı bazan mağlûp olmuşlar? Hem Hâtemü'l-Enbiyanın güneş gibi parlak nübüvveti ve risaletinin komşuluğunda bulunan Medine münafıklarının dalâlette ısrarları ve hidayete girmemeleri niçindir? Ve hikmeti nedir?" diye suale karşı herkesi alâkadar edecek güzel ve kuvvetli bir cevaptır. Onuncu İşaret: İblisin; kendini, kendine tabi olanlara inkâr ettirmek suretindeki desise maskesini yırtarak, İblisin pis ve mülevves yüzünü gösterip vücudunu ispat eder. On Birinci İşaret: Ehl-i dalâletin şerrinden kâinat kızdıklarını ve anâsır-ı külliye hiddet ettiklerini ve umum mevcudat mânen galeyana geldiklerini, Kur'ân-ı Hakîm mu'cizane ifade ettiğine dair merak-âver bir beyandır. On İkinci İşaret: Dört sual ve cevaptır. "Mahdut bir hayatta mahdut günahlara mukabil hadsiz bir azap ve nihayetsiz bir Cehennem nasıl adalet olur?" Hem, "Şeriatta denilmiştir ki: Cehennem ceza-yı ameldir, fakat Cennet fazl-ı İlâhi iledir. Bunun hikmeti nedir?" Hem, "Seyyiat, intişar ve tecavüz ettiğinden, bir seyyie bin yazılmak, hasene bir yazılmak lâzım gelirken; seyyienin bir, hasenenin on yazılmasının sırrı nedir?" Hem, "Ehl-i dalâletin kazandıkları muvaf