Lem'alar

Lem'alar, Fihrist, 683. sayfadasınız.

Zaman ve zemin müsait değilmiş ki, Beş noktadan, yalnız bir Noktası yazılmış; diğerleri te'hir edilerek, yazılmamış.
Hüsrev
YİRMİ BİRİNCİ LEM'A: Haşiye ....267
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
وَلاَ تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ
1 وَقُومُوا لِلّٰهِ قَانِتِينَ * 2
قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكّٰيهَا * وَقَدْ خَابَ مَنْ دَسّٰيهَا
3 * وَلاَ تَشْتَرُوا بِاٰيَاتِى ثَمَنًا قَلِيلاً * 4
âyetlerini tefsir eder. Her amel-i hayırda, hususan uhrevi hizmetlerde ihlâsın en mühim bir esas olduğunu bildiren çok kıymettar bir risaledir. Bu risale, evvelâ, bu müthiş zamandaki Kur'ân hâdimleriyle konuşarak, der ki: "Dehşetli düşmanlar karşısında, şiddetli tazyikat altında, müthiş dalâletler ve savletli bid'alar içinde, sizler gayet az ve gayet zayıf ve fakir ve kuvvetsiz olduğunuz halde, gayet ağır ve gayet büyük ve umumi ve kudsi bir vazife-i imaniye ve hizmet-i Kur'âniye, sırf bir ihsan-ı İlâhi olarak, Cenâb-ı Hak tarafından omuzlarınıza konulmuştur. Öyleyse, herkesten ziyade ihlâsı kazanmaya ve onun sırlarını kendinizde yerleştirmeye mecbur ve mükellef olduğunuzu bilmelisiniz. Ve ihlâsı zâyi eden esbaptan şiddetle kaçmalısınız" der ve ihlâsı kazanmak için"Dört Düstur"u beyan eder.
Birinci düstur: "Doğrudan doğruya rıza-yı İlâhiyi maksad yapmalısınız" der.
İkinci düstur: "Rekabetsiz, tahakkümsüz, gıptasız, atâletsiz hakiki bir tesanütle, faaliyetlerini umumi maksada tevcih ederek çalışan bir fabrikanın çarkları gibi olmalısınız" der. Ve Saadet-i Ebediyeyi netice veren ve ümmet-i Muhammediyeyi (a.s.m.) dünya ve âhirette sahil-i selâmete çıkaran bir sefine-i Rabbaniyede hizmet ettirildiğiniz için ihlâsa, ittifaka, tesanüde samimiyetle sarılmalısınız" diye emreder.
Üçüncü düstur: Hem birkaç misâl ile ihlâsın bir sırr-ı mühimmini izah eder, hem İmam-ı Ali (r.a.) ve Şah-ı Geylânî (r.a.) gibi kudsi, harika kahramanların, Nur Talebelerinin başlarında Üstad ve arkalarında yardımcı olarak, her vakit hazır olduklarının veçhini beyan eder.
Dördüncü düstur: Kardeşler arasında "tefâni" sırrını, yani, "kardeş kardeşte fâni olmak" esasını ikame eder.

Zaman ve zemin müsait değilmiş ki, Beş noktadan, yalnız bir Noktası yazılmış; diğerleri te'hir edilerek, yazılmamış. Hüsrev YİRMİ BİRİNCİ LEM'A: Haşiye ....267 بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ وَلاَ تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ 1 وَقُومُوا لِلّٰهِ قَانِتِينَ * 2 قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكّٰيهَا * وَقَدْ خَابَ مَنْ دَسّٰيهَا 3 * وَلاَ تَشْتَرُوا بِاٰيَاتِى ثَمَنًا قَلِيلاً * 4 âyetlerini tefsir eder. Her amel-i hayırda, hususan uhrevi hizmetlerde ihlâsın en mühim bir esas olduğunu bildiren çok kıymettar bir risaledir. Bu risale, evvelâ, bu müthiş zamandaki Kur'ân hâdimleriyle konuşarak, der ki: "Dehşetli düşmanlar karşısında, şiddetli tazyikat altında, müthiş dalâletler ve savletli bid'alar içinde, sizler gayet az ve gayet zayıf ve fakir ve kuvvetsiz olduğunuz halde, gayet ağır ve gayet büyük ve umumi ve kudsi bir vazife-i imaniye ve hizmet-i Kur'âniye, sırf bir ihsan-ı İlâhi olarak, Cenâb-ı Hak tarafından omuzlarınıza konulmuştur. Öyleyse, herkesten ziyade ihlâsı kazanmaya ve onun sırlarını kendinizde yerleştirmeye mecbur ve mükellef olduğunuzu bilmelisiniz. Ve ihlâsı zâyi eden esbaptan şiddetle kaçmalısınız" der ve ihlâsı kazanmak için"Dört Düstur"u beyan eder. Birinci düstur: "Doğrudan doğruya rıza-yı İlâhiyi maksad yapmalısınız" der. İkinci düstur: "Rekabetsiz, tahakkümsüz, gıptasız, atâletsiz hakiki bir tesanütle, faaliyetlerini umumi maksada tevcih ederek çalışan bir fabrikanın çarkları gibi olmalısınız" der. Ve Saadet-i Ebediyeyi netice veren ve ümmet-i Muhammediyeyi (a.s.m.) dünya ve âhirette sahil-i selâmete çıkaran bir sefine-i Rabbaniyede hizmet ettirildiğiniz için ihlâsa, ittifaka, tesanüde samimiyetle sarılmalısınız" diye emreder. Üçüncü düstur: Hem birkaç misâl ile ihlâsın bir sırr-ı mühimmini izah eder, hem İmam-ı Ali (r.a.) ve Şah-ı Geylânî (r.a.) gibi kudsi, harika kahramanların, Nur Talebelerinin başlarında Üstad ve arkalarında yardımcı olarak, her vakit hazır olduklarının veçhini beyan eder. Dördüncü düstur: Kardeşler arasında "tefâni" sırrını, yani, "kardeş kardeşte fâni olmak" esasını ikame eder.