gibi şifa hakkındaki yüzer âyâtın sırr-ı tesirine şifalı, devâlı bir mübarek mâkes ve bir mâ-i zemzeme-i Kur'ân hükmünde olduğunu gösterir.
Birinci Devâ:.... 331
İnsanın hastalığı zâhiren bir nevi dert gibi ise de, dert değil, belki bir nevi derman olduğunu ve ömür sermayesi sıhhat ve afiyet ve istiğnadan gelen bir gafletle zâyi olduğundan, hastalık o zâyiatı meyvedar bir ömre çevirdiğini haber verir gayet güzel bir devâdır.
İkinci Devâ:.... 331
İbadet iki kısım olup, bir kısmı müsbet ibadettir ki, namaz ve niyaz gibi malûm ibadetler olup, diğeri menfî ibadettir ki, hastalıklar insana aczini, zâfını hissettirdiğinden, halis, riyasız mânevî bir ibadet olduğunu ve bu hastalıkların, Allah'tan şekvâ etmemek şartıyla, mü'min için, bir dakikası bir saat hükmüne geçtiğini ve bazı kâmillerin hastalıklarının bir dakikası bir gün ibadet hükmüne geçtiğini rivayet-i sahiha ve keşfiyat-ı sadıka ile sabit olduğunu bildirir gayet mühim bir devâdır.
Üçüncü Devâ:.... 331
İnsan bu dünyaya keyif sürmek ve lezzet almak için gelmediğine, mütemadiyen gelenlerin gitmesi ve gençlerin ihtiyarlanması ve mütemadiyen zeval ve firakta yuvarlanması şahid olduğunu; hem, insan zîhayatın en mükemmeli ve cihazatça en zengini olduğundan, geçen lezzetleri ve gelecek belâları düşündüğünden, kederli ve sıkıntılı bir hayat geçirdiğini, hastalık ise, sağlık ve afiyet gibi gaflet vermediğinden, dünyayı hoş göstermeyip o tahatturların elemlerinden vazgeçirdiğinden, hiç aldatmaz bir vaiz ve bir mürşid hükmünde olduğunu gösterir bir mübarek devâdır.
Dördüncü Devâ:.... 332
İnsan, hastalıktan şekvâ değil, hastalığa sabretmesi lâzım olduğunu gösterir. Çünkü o, cihazatını kendi yapmayıp ve başka bir yerden de satın almadığından ve mülk sahibi, bahçesini çapalamak, bellemek ve budamak gibi ezalarla o sayede güzel bir mahsûl aldığından, o eza, o bağın hakkında eza değil, belki mahsûlünün yetişmesine medar olduğundan, şikâyete hiç hakkı olmadığını gösterdiği gibi; insanın da, hastalıkla yapılan tasarruftan şikâyet değil, tahammüle mecbur olduğunu, şiddetli olduğu zaman "Ya Sabûr" deyip, sabır ile mukavemet edileceğini haber veriyor.
Beşinci Devâ:.... 333
Bu zamanda, hususan gençler hakkında, hastalık o gençleri gençlik sarhoşluğundan menettiği için, onların hakkında o hastalık mânevî bir sıhhat ve afiyet olduğunu haber verir gayet şirin bir devâdır.
Altıncı Devâ:.... 333
Musibetin gitmesiyle mânevî bir lezzet geleceğini gösterir. Çünkü, "Elemin zevali lezzettir" diye, o elemli musibetler, zeval ile ruhda bir lezzet-i irsiyet bıraktığını gayet güzel haber verir mühim bir devâdır. Hatta bu devânın ehemmi
gibi şifa hakkındaki yüzer âyâtın sırr-ı tesirine şifalı, devâlı bir mübarek mâkes ve bir mâ-i zemzeme-i Kur'ân hükmünde olduğunu gösterir.
Birinci Devâ:.... 331
İnsanın hastalığı zâhiren bir nevi dert gibi ise de, dert değil, belki bir nevi derman olduğunu ve ömür sermayesi sıhhat ve afiyet ve istiğnadan gelen bir gafletle zâyi olduğundan, hastalık o zâyiatı meyvedar bir ömre çevirdiğini haber verir gayet güzel bir devâdır.
İkinci Devâ:.... 331
İbadet iki kısım olup, bir kısmı müsbet ibadettir ki, namaz ve niyaz gibi malûm ibadetler olup, diğeri menfî ibadettir ki, hastalıklar insana aczini, zâfını hissettirdiğinden, halis, riyasız mânevî bir ibadet olduğunu ve bu hastalıkların, Allah'tan şekvâ etmemek şartıyla, mü'min için, bir dakikası bir saat hükmüne geçtiğini ve bazı kâmillerin hastalıklarının bir dakikası bir gün ibadet hükmüne geçtiğini rivayet-i sahiha ve keşfiyat-ı sadıka ile sabit olduğunu bildirir gayet mühim bir devâdır.
Üçüncü Devâ:.... 331
İnsan bu dünyaya keyif sürmek ve lezzet almak için gelmediğine, mütemadiyen gelenlerin gitmesi ve gençlerin ihtiyarlanması ve mütemadiyen zeval ve firakta yuvarlanması şahid olduğunu; hem, insan zîhayatın en mükemmeli ve cihazatça en zengini olduğundan, geçen lezzetleri ve gelecek belâları düşündüğünden, kederli ve sıkıntılı bir hayat geçirdiğini, hastalık ise, sağlık ve afiyet gibi gaflet vermediğinden, dünyayı hoş göstermeyip o tahatturların elemlerinden vazgeçirdiğinden, hiç aldatmaz bir vaiz ve bir mürşid hükmünde olduğunu gösterir bir mübarek devâdır.
Dördüncü Devâ:.... 332
İnsan, hastalıktan şekvâ değil, hastalığa sabretmesi lâzım olduğunu gösterir. Çünkü o, cihazatını kendi yapmayıp ve başka bir yerden de satın almadığından ve mülk sahibi, bahçesini çapalamak, bellemek ve budamak gibi ezalarla o sayede güzel bir mahsûl aldığından, o eza, o bağın hakkında eza değil, belki mahsûlünün yetişmesine medar olduğundan, şikâyete hiç hakkı olmadığını gösterdiği gibi; insanın da, hastalıkla yapılan tasarruftan şikâyet değil, tahammüle mecbur olduğunu, şiddetli olduğu zaman "Ya Sabûr" deyip, sabır ile mukavemet edileceğini haber veriyor.
Beşinci Devâ:.... 333
Bu zamanda, hususan gençler hakkında, hastalık o gençleri gençlik sarhoşluğundan menettiği için, onların hakkında o hastalık mânevî bir sıhhat ve afiyet olduğunu haber verir gayet şirin bir devâdır.
Altıncı Devâ:.... 333
Musibetin gitmesiyle mânevî bir lezzet geleceğini gösterir. Çünkü, "Elemin zevali lezzettir" diye, o elemli musibetler, zeval ile ruhda bir lezzet-i irsiyet bıraktığını gayet güzel haber verir mühim bir devâdır. Hatta bu devânın ehemmi