Lem'alar

Lem'alar, Fihrist, 701. sayfadasınız.

حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ 1 âyetine müracaat ettiği zaman, bu âyet ona, "İntisab-ı imanî vesikasıyla Kadîr-i Mutlak olan öyle bir Sultana intisap edersin ki, dört yüz bin milletten mürekkep nebatat ve hayvanat orduları onun emri altında ve kabza-i tasarrufunda bulunan hadsiz bir kudret ve kuvvet sahibine dayanabilirsin" diye mânevî bir ders verdiğini ve o dersle değil şimdiki düşmanlara, belki bütün dünyaya meydan okuyabilir bir iktidar-ı imanî hissettiğini ve bütün ruhuyla beraber حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ dediğini ifade etmiştir.
Üçüncü Mertebe-i Nuriye-i Hasbiye: Ebedi bir dünyada ve bâki bir memlekette, daimi bir saadete namzet olduğunu, fakat bu gaye-i hayal ve hedef-i ruh ve netice-i fıtratın tahakkuku, ancak mahlûkatın bütün harekâtlarını ve herşeylerini bilen ve kaydeden bir Kâdir-i Mutlakın hadsiz kudretiyle olabildiğini düşünürken, kalbine itmi'nan veren bir izah istediğini ve yine o âyete müracaat ettiğinde, o âyet ona, حَسْبُنَا 2 daki نَا ya dikkat edip, senin ile beraber lisan-ı hal ve lisan-ı kal ile حَسْبُنَا yı kimler söylüyorlar diye emredince; bütün nebatat ve hayvanatın lisan-ı hal ile حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ in mânâsını yad ettiklerini gördüğünü; ve kudretin azamet ve haşmetini, mevcudatta nasıl temaşa ettiğini ifade etmiştir.
Dördüncü Mertebe-i Nuriye-i Hasbiye: Kendi vücudu, belki bütün mahlûkatın vücutları ademe gidiyor diye elim bir endişede iken, yine bu âyet-i hasbiyeye müracaat ettiğini ve iman dürbünü ile baktığında; ölümün, firak değil visal olduğunu; bir tebdil-i mekân ve bâki bir meyvenin sümbüllenmesi olduğunu beyan etmiştir.
Beşinci Mertebe-i Nuriye-i Hasbiye: Hayatın çabuk sönmesi teellümüne karşı, âyet-i hasbiyeden aldığı imdat ile der: "Hayat, Zât-ı Hayy-ı Kayyuma baktıkça ve iman dahi hayata hayat ve ruh oldukça beka bulur." Hem bâki meyveler verdiği için, ömrün kısalığına ve uzunluğuna bakılmayacağını izah etmiştir.
Ölü olmayanlar veya diri olmak isteyenler, hayatın mâhiyetini ve hakikatini anlamayı arzu edenler, Dördüncü Şuâdaki bu mertebelerin dört meselesine baksınlar, dirilsinler.
Altıncı Mertebe-i Nuriye-i Hasbiye: Daimi tahribatçı olan zeval ve fena ve mütemadiyen ayırıcı olan ölüm ve adem, dehşetli bir surette bu güzel dünyayı ve bu güzel mahlûkatı hırpaladığını, parça parça edip güzelliklerini bozduğunu görmesi üzerine, fıtratındaki aşk-ı mecazi, bu hale karşı şiddetli galeyan ve isyan ettiği zamanda, bir medar-ı teselli bulmak için, bu âyet-i hasbiyeye müracaat ettiğinde "Beni oku ve dikkatle mânâma bak!" demesi üzerine, Sûre-i

حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ 1 âyetine müracaat ettiği zaman, bu âyet ona, "İntisab-ı imanî vesikasıyla Kadîr-i Mutlak olan öyle bir Sultana intisap edersin ki, dört yüz bin milletten mürekkep nebatat ve hayvanat orduları onun emri altında ve kabza-i tasarrufunda bulunan hadsiz bir kudret ve kuvvet sahibine dayanabilirsin" diye mânevî bir ders verdiğini ve o dersle değil şimdiki düşmanlara, belki bütün dünyaya meydan okuyabilir bir iktidar-ı imanî hissettiğini ve bütün ruhuyla beraber حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ dediğini ifade etmiştir. Üçüncü Mertebe-i Nuriye-i Hasbiye: Ebedi bir dünyada ve bâki bir memlekette, daimi bir saadete namzet olduğunu, fakat bu gaye-i hayal ve hedef-i ruh ve netice-i fıtratın tahakkuku, ancak mahlûkatın bütün harekâtlarını ve herşeylerini bilen ve kaydeden bir Kâdir-i Mutlakın hadsiz kudretiyle olabildiğini düşünürken, kalbine itmi'nan veren bir izah istediğini ve yine o âyete müracaat ettiğinde, o âyet ona, حَسْبُنَا 2 daki نَا ya dikkat edip, senin ile beraber lisan-ı hal ve lisan-ı kal ile حَسْبُنَا yı kimler söylüyorlar diye emredince; bütün nebatat ve hayvanatın lisan-ı hal ile حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ in mânâsını yad ettiklerini gördüğünü; ve kudretin azamet ve haşmetini, mevcudatta nasıl temaşa ettiğini ifade etmiştir. Dördüncü Mertebe-i Nuriye-i Hasbiye: Kendi vücudu, belki bütün mahlûkatın vücutları ademe gidiyor diye elim bir endişede iken, yine bu âyet-i hasbiyeye müracaat ettiğini ve iman dürbünü ile baktığında; ölümün, firak değil visal olduğunu; bir tebdil-i mekân ve bâki bir meyvenin sümbüllenmesi olduğunu beyan etmiştir. Beşinci Mertebe-i Nuriye-i Hasbiye: Hayatın çabuk sönmesi teellümüne karşı, âyet-i hasbiyeden aldığı imdat ile der: "Hayat, Zât-ı Hayy-ı Kayyuma baktıkça ve iman dahi hayata hayat ve ruh oldukça beka bulur." Hem bâki meyveler verdiği için, ömrün kısalığına ve uzunluğuna bakılmayacağını izah etmiştir. Ölü olmayanlar veya diri olmak isteyenler, hayatın mâhiyetini ve hakikatini anlamayı arzu edenler, Dördüncü Şuâdaki bu mertebelerin dört meselesine baksınlar, dirilsinler. Altıncı Mertebe-i Nuriye-i Hasbiye: Daimi tahribatçı olan zeval ve fena ve mütemadiyen ayırıcı olan ölüm ve adem, dehşetli bir surette bu güzel dünyayı ve bu güzel mahlûkatı hırpaladığını, parça parça edip güzelliklerini bozduğunu görmesi üzerine, fıtratındaki aşk-ı mecazi, bu hale karşı şiddetli galeyan ve isyan ettiği zamanda, bir medar-ı teselli bulmak için, bu âyet-i hasbiyeye müracaat ettiğinde "Beni oku ve dikkatle mânâma bak!" demesi üzerine, Sûre-i