اَللهُ الَّذِى خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضَ وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَۤاءِ مَۤاءً فَاَخْرَجَ بِهِ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقًا لَكُمْ وَسَخَّرَ لَكُمُ الْفُلْكَ لِتَجْرِي فِى الْبَحْرِ بِاَمْرِهِ وَسَخَّرَ لَكُمُ اْلاَنْهَارَ وَسَخَّرَ لَكُمُ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ دَۤائِبَيْنِ وَسَخَّرَ لَكُمُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ * وَاٰتيٰكُمْ مِنْ كُلِّ مَاسَاَلْتُمُوهُ وَاِنْ تَعُدُّوا نِعْمَتَ اللهِ لاَ تُحْصُوهَا * 1
ilh. âyet-i celilesiyle istidlal ederek kâmil-i imana malikiyyete teşvik ve tergib eder.
Yedinci ve Sekizinci Nokta: Zât-ı Ecell-i Akdes'e, değil nev-i beşer, belki kitab-ı kebir tesmiye edilen kâinat, bütün ebvab ve fusul, sahaif ve sutur ve umu kelime ve harfleriyle, herbiri takdir-i nısbisiyle Nakkaş-ı Ezeli'nin kendi üzerlerinde lemean eden Esma-i Hüsna'sının mazhariyyetleri mukabilinde nihayetsiz hamd ve sena ve tesbihatını talim ve tarif eder.
Dokuzuncu Nokta: Binbir Esma-i İlahiyye-i Celile'nin tecelliyat-ı külliyesiyle âlemleri müstağrak-ı ni'met ve feyz-i bereket eden Cenâb-ı Feyyaz-ı Mutlak Hazretlerine ebedi ve daimi tesbih ve tahmide, tâzim ve şükrana zîşuurun medyun bulunduğum (ezelden ebede kadar umum zamanların dakikalarının aşiratıyla, dünyanın mebdeinden müntehasına kadar zerrat-ı kâinatın hasıl, darbı adedince tesbih ve tahmid ve senayı irae eden) bir tarik-i âliye-i vasiayı açarak; mahlûku Hâlık'ına rabt eden bir mevzie-i belagatkârane ile nev-i beşeri, fikren ve ruhen terakki ve tealiye müşevvik ve çok vasî bir mülahazat safhası açarak matlub ve maksudun Kadiü'l-Hacat tarafından kabule mazhariyyeti için Şümullü ve makbul şerait içinde mühim bir dua ile nihayet bulur.
ÜÇÜNCÜ BAB:.... 499
Allahü Ekber cümlesinin meratibinden bahseder. Ki; ezan, kamet, namazların tekbiratı olan kelime-i tekbirin otuz üç mertebesinden alelihtisar yedi ertebesini hâvidir.
Birinci mertebe:
وَقُلِ الْحَمْدُ للهِ الَّذِي لَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَرِيكٌ فِىالْمُلْكِ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ وَلِيٌّ مِنَ الذُّلِّ وَكَبِّرْهُ تَكْبِيرًا * 2
âyet-i celilesiyle ibtidar edip zerrattan seyyarata, ferşten arşa, semavattan teşahhusata kadar bu mertebede icmalen, meratib-i sairede tafsilen bilumum mevcudat ile vücub-u vücud ve vahdet-i Bari'yi güneş gibi celi bir surette ispat; ve şirkin bin derece mümteni ve muhalliyetini, delail-i akliyye ve nakliyye, be
اَللهُ الَّذِى خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضَ وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَۤاءِ مَۤاءً فَاَخْرَجَ بِهِ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقًا لَكُمْ وَسَخَّرَ لَكُمُ الْفُلْكَ لِتَجْرِي فِى الْبَحْرِ بِاَمْرِهِ وَسَخَّرَ لَكُمُ اْلاَنْهَارَ وَسَخَّرَ لَكُمُ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ دَۤائِبَيْنِ وَسَخَّرَ لَكُمُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ * وَاٰتيٰكُمْ مِنْ كُلِّ مَاسَاَلْتُمُوهُ وَاِنْ تَعُدُّوا نِعْمَتَ اللهِ لاَ تُحْصُوهَا * 1
ilh. âyet-i celilesiyle istidlal ederek kâmil-i imana malikiyyete teşvik ve tergib eder.
Yedinci ve Sekizinci Nokta: Zât-ı Ecell-i Akdes'e, değil nev-i beşer, belki kitab-ı kebir tesmiye edilen kâinat, bütün ebvab ve fusul, sahaif ve sutur ve umu kelime ve harfleriyle, herbiri takdir-i nısbisiyle Nakkaş-ı Ezeli'nin kendi üzerlerinde lemean eden Esma-i Hüsna'sının mazhariyyetleri mukabilinde nihayetsiz hamd ve sena ve tesbihatını talim ve tarif eder.
Dokuzuncu Nokta: Binbir Esma-i İlahiyye-i Celile'nin tecelliyat-ı külliyesiyle âlemleri müstağrak-ı ni'met ve feyz-i bereket eden Cenâb-ı Feyyaz-ı Mutlak Hazretlerine ebedi ve daimi tesbih ve tahmide, tâzim ve şükrana zîşuurun medyun bulunduğum (ezelden ebede kadar umum zamanların dakikalarının aşiratıyla, dünyanın mebdeinden müntehasına kadar zerrat-ı kâinatın hasıl, darbı adedince tesbih ve tahmid ve senayı irae eden) bir tarik-i âliye-i vasiayı açarak; mahlûku Hâlık'ına rabt eden bir mevzie-i belagatkârane ile nev-i beşeri, fikren ve ruhen terakki ve tealiye müşevvik ve çok vasî bir mülahazat safhası açarak matlub ve maksudun Kadiü'l-Hacat tarafından kabule mazhariyyeti için Şümullü ve makbul şerait içinde mühim bir dua ile nihayet bulur.
ÜÇÜNCÜ BAB:.... 499
Allahü Ekber cümlesinin meratibinden bahseder. Ki; ezan, kamet, namazların tekbiratı olan kelime-i tekbirin otuz üç mertebesinden alelihtisar yedi ertebesini hâvidir.
Birinci mertebe:
وَقُلِ الْحَمْدُ للهِ الَّذِي لَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَرِيكٌ فِىالْمُلْكِ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ وَلِيٌّ مِنَ الذُّلِّ وَكَبِّرْهُ تَكْبِيرًا * 2
âyet-i celilesiyle ibtidar edip zerrattan seyyarata, ferşten arşa, semavattan teşahhusata kadar bu mertebede icmalen, meratib-i sairede tafsilen bilumum mevcudat ile vücub-u vücud ve vahdet-i Bari'yi güneş gibi celi bir surette ispat; ve şirkin bin derece mümteni ve muhalliyetini, delail-i akliyye ve nakliyye, be