Lem'alar

Lem'alar, Fihrist, 718. sayfadasınız.

bütün mevcudatiyle hummalı bir faaliyet içinde mütemadiyen çalışmasıyla beraber, kâinatın her tarafını ter temiz tutan, kirli ve bulaşık maddelerden, lüzumsuz olarak hiçbir tarafta hiçbir şey bulundurmayan, şu azametli seyyarattan tut, tâ zerrata kadar her mevcud, Kuddûs-ü Âzam'dan gelen emirlere müheyya ve münkad olarak gayet fa'al ve gayet hârika birer istihale makinesi haline getirilmekle, şu azametli kâinat ve bütün unsurları baştan başa Cennet-nümun güzellikleriyle, kendilerini enzar-ı âleme arzediyorlar. Ve şu kasr-ı âlemdeki masnuatın cephelerinde müşahede edilen şu dîlrubâ güzellik ve gayet müstahsen temizlik; bütün enzarı istihsanla kendilerine celbediyorlar ve Sâni'lerini takdir ve tahsinlerle medh ü sena ettiriyorlar. Bu Kuddûs-ü Âzam ism-i şerifinin tecelli-i âzamından küçük bir cilvesini şaşalı bir surette gösteren ve şu kışın bârid ve haşin çehresi altından çıkan bahar mevsimine bak: Nasıl çiçekler açmış, huri misali libaslar giymiş, güzelleşmiş, ter temiz olmuş bütün ağaçlar ve zümrüt gibi yeşillenmiş zemin yüzü, bütün heyetleriyle, kendilerini bütün enzara arzediyorlar. Câmid ve şuursuz maddeler, az bir zaman içinde; istihale görmüş, zeminden yükselmiş, nur-u hayatla süslenmiş, sündüs-misal güzelliklerle kendilerini Sâni'lerinin nazarına takdim ediyorlar. Bu vaziyet karşısında; değil yalnız ins ve cin, ruhaniler ve melâikeler de hayran oluyorlar. "Mâşaallah, Bârekallah; bu ne hayret verici güzellik ve temizlik!" deyip, Sâni-i Zülcelâllerini takdis, tahmid ve temcid edip, râkî ve sâcid oluyorlar. İşte bu fiil-i tanzif, diğer ef'al-i İlâhiye gibi vahdaniyet ve mevcudiyet-i İlahiyeyi bedahet derecesinde ispat edip göstermektedir.
İKİNCİ NÜKTE:.... 561
وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ عِنْدَنَا خَزَۤائِنُهُ وَمَا نُنَزِّلُهُ اِلاَّ بِقَدَرٍ مَعْلُومٍ * 1
âyetinin bir nüktesi ve "Adl" İsm-i Âzamının bir cilvesidir. Şöyle ki: Şu kâinat mütemadiyen tahrip ve tamir içinde çalkalanmakta, her vakit harp ve hicret içinde kaynamakta, her zaman mevt ve hayat içinde yuvarlanmaktadır. Bu hayret-engiz tebeddülât ve tahavvülât ise, dehşetli cirmlerin intizamlı hareketlerinden ve Küre-i Zeminin yüzündeki dört yüz bin nebati ve hayvanî zihayatın muntazaman iaşe ve terbiyelerinden ve sel gibi akan karıştırıcı ve istilacı unsurların gayet muntazam vazifelerinden ziya ve zulmetin, sıcak ve soğuğun, hayat ve mematın dövüşmelerine varıncaya kadar bütün eşya öyle bir mizan-ı adalet içinde istikbalden gelip, hale uğrayarak, maziye akıp gidiyor ki; fesübhanallah, insaflı ve dikkatli bir nazarla bu âlem sarayına bakan her ferd-i insan, muhakkak olarak diyecek: "Bu saray-ı âlemin sanii; bu saray-ı âlemi, Adl isminin azami tecellisine mazhar etmekle beraber, hem Vâhiddir, hem de öyle mizan-ı adaletle işler görüyor ki, en ehemmiyetsiz ve en küçük, kıymetsiz telâkki edilen şeylerde dahi şirke yer bırakmıyor ve şirkin bu mizan-ı adalete sokulmasına zerre kadar müsaade etmiyor. Hem bu pek harika intizam-ı ekmel içindeki gayet

bütün mevcudatiyle hummalı bir faaliyet içinde mütemadiyen çalışmasıyla beraber, kâinatın her tarafını ter temiz tutan, kirli ve bulaşık maddelerden, lüzumsuz olarak hiçbir tarafta hiçbir şey bulundurmayan, şu azametli seyyarattan tut, tâ zerrata kadar her mevcud, Kuddûs-ü Âzam'dan gelen emirlere müheyya ve münkad olarak gayet fa'al ve gayet hârika birer istihale makinesi haline getirilmekle, şu azametli kâinat ve bütün unsurları baştan başa Cennet-nümun güzellikleriyle, kendilerini enzar-ı âleme arzediyorlar. Ve şu kasr-ı âlemdeki masnuatın cephelerinde müşahede edilen şu dîlrubâ güzellik ve gayet müstahsen temizlik; bütün enzarı istihsanla kendilerine celbediyorlar ve Sâni'lerini takdir ve tahsinlerle medh ü sena ettiriyorlar. Bu Kuddûs-ü Âzam ism-i şerifinin tecelli-i âzamından küçük bir cilvesini şaşalı bir surette gösteren ve şu kışın bârid ve haşin çehresi altından çıkan bahar mevsimine bak: Nasıl çiçekler açmış, huri misali libaslar giymiş, güzelleşmiş, ter temiz olmuş bütün ağaçlar ve zümrüt gibi yeşillenmiş zemin yüzü, bütün heyetleriyle, kendilerini bütün enzara arzediyorlar. Câmid ve şuursuz maddeler, az bir zaman içinde; istihale görmüş, zeminden yükselmiş, nur-u hayatla süslenmiş, sündüs-misal güzelliklerle kendilerini Sâni'lerinin nazarına takdim ediyorlar. Bu vaziyet karşısında; değil yalnız ins ve cin, ruhaniler ve melâikeler de hayran oluyorlar. "Mâşaallah, Bârekallah; bu ne hayret verici güzellik ve temizlik!" deyip, Sâni-i Zülcelâllerini takdis, tahmid ve temcid edip, râkî ve sâcid oluyorlar. İşte bu fiil-i tanzif, diğer ef'al-i İlâhiye gibi vahdaniyet ve mevcudiyet-i İlahiyeyi bedahet derecesinde ispat edip göstermektedir. İKİNCİ NÜKTE:.... 561 وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ عِنْدَنَا خَزَۤائِنُهُ وَمَا نُنَزِّلُهُ اِلاَّ بِقَدَرٍ مَعْلُومٍ * 1 âyetinin bir nüktesi ve "Adl" İsm-i Âzamının bir cilvesidir. Şöyle ki: Şu kâinat mütemadiyen tahrip ve tamir içinde çalkalanmakta, her vakit harp ve hicret içinde kaynamakta, her zaman mevt ve hayat içinde yuvarlanmaktadır. Bu hayret-engiz tebeddülât ve tahavvülât ise, dehşetli cirmlerin intizamlı hareketlerinden ve Küre-i Zeminin yüzündeki dört yüz bin nebati ve hayvanî zihayatın muntazaman iaşe ve terbiyelerinden ve sel gibi akan karıştırıcı ve istilacı unsurların gayet muntazam vazifelerinden ziya ve zulmetin, sıcak ve soğuğun, hayat ve mematın dövüşmelerine varıncaya kadar bütün eşya öyle bir mizan-ı adalet içinde istikbalden gelip, hale uğrayarak, maziye akıp gidiyor ki; fesübhanallah, insaflı ve dikkatli bir nazarla bu âlem sarayına bakan her ferd-i insan, muhakkak olarak diyecek: "Bu saray-ı âlemin sanii; bu saray-ı âlemi, Adl isminin azami tecellisine mazhar etmekle beraber, hem Vâhiddir, hem de öyle mizan-ı adaletle işler görüyor ki, en ehemmiyetsiz ve en küçük, kıymetsiz telâkki edilen şeylerde dahi şirke yer bırakmıyor ve şirkin bu mizan-ı adalete sokulmasına zerre kadar müsaade etmiyor. Hem bu pek harika intizam-ı ekmel içindeki gayet